3. BOŞANMAK MI İSTİYORSUNUZ? ORTAK ÇOCUĞUNUZUN ÜSTÜN YARARINI DÜŞÜNEREK “VELAYET KARARI” VERİNİZ

BOŞANMAK MI İSTİYORSUNUZ? ORTAK ÇOCUĞUNUZUN ÜSTÜN YARARINI DÜŞÜNEREK “VELAYET KARARI” VERİNİZ

Prof. Dr. Abbas Türnüklü

Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı, Buca, İzmir

Boşanma ve ayrılık, evlilik gibi toplumsal yaşamın doğal ve kaçınılmaz bir parçasıdır. İnsanlar isteyerek, arzu ederek, mutlu, neşe içinde, güvenle ve geleceğe ilişkin olumlu beklentiler ile iradi olarak karar alırlar, evlenirler ve aile kurarlar. Ancak zaman içinde kişilerin hedefleri, istekleri, beklentileri, çıkarları, ihtiyaçları, görüşleri, birbirlerine ilişkin algıları, duyguları ve davranışları farklılaşır. Bu farklılaşmalar, evli çiftleri karşı karşıya getirir ve aile içi anlaşmazlıkların yaşanması için doğal bir bağlam oluşturur. Dolayısıyla sevgi ve umutla inşa edilen birliktelik, artık içinde yaşanamayan ve nefes alınamayan boğucu bir süreç haline gelir. Sıklıkla birbirine bağlı, sevgi dolu, umut dolu, işbirlikli kişiler, yaşanmışlıklara bağlı olarak zamanla birbirlerinden ayrışırlar, uzaklaşırlar ve karşılıklı rekabet eder hale gelirler. Sonunda çiftler ortak anlaşmazlıklarını yönetemeyen, her gün münakaşa yapan ve birbirlerinden görüşleri, algıları, düşünceleri ve duyguları farklılaşmış bireyler haline dönüşürler. Bu farklılıklar, zaman için de kişilerin iradi olarak “evlenme” kararında olduğu gibi “boşanma” ve birbirlerinden ayrılma “kararını” almalarına da neden olur. 

Boşanma aşamasına gelmiş çiftler, birbirlerine ilişkin zaman için olgunlaşmış ve netleşmiş, olumsuz görüşlere, algılara, kızgınlık, korku, üzüntü, şaşkınlık, tiksinme, utanç ve tükenmişlik gibi olumsuz duygulara ve davranışlara belirli düzeylerde ve netlikte sahip olurlar. Çiftler bu olumsuz algı, düşünce, duygu ve davranışların gölgesinde, iradi olarak boşanma kararı alırlar ve “anlaşmalı” ya da “çekişmeli” boşanma süreçlerinden birisini takip ederler. Buradaki en kritik konu, eşlerin boşanma sürecini yönetirken “ortak çocuklarını” boşanma sonrası, nasıl büyütecekleri ve evlilikleri bitmiş kişiler olarak, nasıl birlikte “annelik ve babalık” yapacaklarıdır. Kişiler “kendi” istekleri, çıkarları ve gereksinimleri ile “ortak çocuklarının” büyüme sürecindeki istekleri, çıkarları ve gereksinimleri (analı-babalı büyümek) arasında bir sıralama yaparak, evlilik sürecini nasıl sonlandıracaklarını ve izleyecekleri yol haritasını belirlerler.

Boşanan çiftler, yapıcı bir ayrılık süreci geliştirerek, evlilikten boşanmaya ilişkin “geçişi” ve “dönüşümü” uzlaşarak ve anlaşarak sağlayabilmek için hem “kendilerinin” hem “çocuklarının” hem de “çocuklarının diğer ebeveyninin” isteklerine, çıkarlarına ve gereksinimlerine yanıt verebilecek bir çözüm arayışına girmelidirler. Ancak boşanma süreci yoğun olumsuz algı, düşünce, duygu ve davranışların gölgesinde gerçekleşir. Bu olumsuz duygu, düşünce ve davranışlar, çiftleri sıklıkla “rekabetçi ve çekişmeli” stratejileri ve taktikleri, açık ya da örtük olarak tercih etmeye yönlendirir. Bu girdaptan çıkmak kolay değildir. Dolayısıyla boşanmalarda ister “çekişmeli” ister “anlaşmalı” yol tercih edilsin, açık ya da örtük bir rekabet ve çekişme her zaman bulunmaktadır. Bu rekabet ve çekişme, olumsuz duygu ve düşüncelerle harmanlanarak “ortak çocukların” üstün yararı için ebeveynlerin işbirliğini ve birlikte çalışabilme yeterliğini azaltmakta ve engellemektedir. Bu nedenle boşanma ve ayrılık sürecinin “arabulucu avukatlar” ve “aile danışmanlarının” ortak liderliğinde ve kolaylaştırıcılığında “arabuluculuk masasının” etrafında, müzakere edilerek ve uzlaşılarak yönetilmesi gerektiği düşünülmektedir.

Boşanma sürecindeki en kritik konu, çiftlerin boşanmasına karşın, “ortak çocuklarını” nasıl büyütecekleridir. Ortak çocukların üstün yararı, psikolojik sağlığı, uyumu, iyi oluşu ve eğitimi merkeze ve odağa alınarak, boşanma süreci yönetilmelidir. İnsanların evli ya da boşanmış bireyler olarak hayatını sürdürme kararı, iradi bir karardır ve kendilerini bağlar. İnsanların bireysel seçimleri onların iradi tercihleri ve arzuları etrafında şekillenir. Ancak dünyaya gelmiş bir çocuğun nasıl büyütüleceği, ebeveynler kadar, devletin de konusudur. Dolayısıyla bir çocuğun en iyi yetişeceği yer, her bir ebeveyninin de “eş zamanlı” olarak vereceği anne ve baba sevgisinin, bakımının ve rehberliğinin yaşanacağı yerdir. Çocuklar anne ya da baba sevgisinden ve bakımından yoksun olarak sağlıklı büyüyemezler. “Anne” ve “baba” sevgisi, bakımı ve rehberliği bir birinin yerine geçebilecek bir süreç değildir. Çocuklar hem annelerinin hem de babalarının sevgisini, bakımını ve rehberliğini “eş zamanlı” olarak arzu ederler. O halde çiftler, karı-kocalıklarını, eş olma kimliklerini ve sorumluluklarını sona erdirirken; anne ve baba kimliklerini ve sorumluluklarını eş zamanlı, sık ve nitelikli olarak sürdürebilecekleri bir boşanma sürecini, birlikte yapılandırmak ve gerçekleştirmek durumundadırlar.

Bastaits ve Pasteels (2019) çok sayıda çalışmayı özetleyerek, evliliklerde çocuk var ise, ayrılık ya da boşanma ile eşler arasındaki ilişkinin bitmediğini; aksine biçim değiştirerek, “ebeveyn” ilişkisi olarak devam ettiğini ifade etmektedirler. Boşanma ile eşlerin “evlilik” (karı-kocalık) ilişkisi sona erer. Buna karşın, eşler, ortak çocuklarının “ebeveynleri” olarak, birbirleriyle doğrudan ya da dolaylı olarak ilişki ve etkileşim içinde kalmak durumundadırlar. Bu nedenle ebeveynlerin hem birbirleri ile ilişkisi, hem de ebeveynlerin tek tek ortak çocukları ile olan ilişkisi ve etkileşimi açısından, boşanma sonrasına ait sürecin yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla boşanma sonrası her iki ebeveynin de “ortak çocukları” ile ilişkilerinin, temasının ve etkileşimlerinin “sık ve nitelikli” olarak devam edebilmesi için “ebeveyn-çocuk” ilişkisinin yeniden düzenlenmesine gereksinim vardır. Boşanma ya da ayrılık ile aile yapısındaki değişim doğal olarak aile üyelerinin rolleri ve etkileşimleri ile ilişkilerindeki değişimi ve yeni düzenlemeleri de zorunlu kılar. Bu düzenlemelerin başında, çocuklarının zamanlarının ebeveynler arasında nasıl bölüştürüleceği, diğer bir ifade ile her bir ebeveynin çocukları ile ne kadar sık ve nitelikli zaman geçireceği gelmektedir (Bastaits ve Pasteels, 2019).  

Son yıllarda boşanma oranları ve velayete verilen çocuk sayıları istikrarlı bir artış göstermiştir. Tablo 1’de görüldüğü gibi TÜİK istatistiklerine göre, 2022 yılında 180 bin 954 çift boşanmıştır. Diğer bir ifade aileler dağılmıştır. Bu süreçte 180 bin 592 çocuk velayete verilmiştir. Boşanma nedeniyle yarım milyondan fazla birey doğrudan etkilenmiştir. Kök ebeveynler ve kardeşler sürece dâhil edildiğinde, 2022 yılında, yaklaşık bir milyondan fazla insan boşanmalardan etkilenmiştir. Velayet oranlarına bakıldığında ise çocuklarının velayetinin %75.7’si anneye, %24’ü ise babaya verilmiştir. Diğer bir ifade ile tek velayet “kural” olmuş, dolayısıyla, “ortak çocuklar” ya annesiyle ya da babasıyla yaşamak durumunda kalmıştır. Diğer ebeveyn ise ziyaretçi konumunda kalmıştır.

Tablo 1. Yıllara göre boşanma oranları ve velayete verilen çocuk sayıları

Tablo 1’de ki istatistikler göstermektedir ki, son 9 yıllık “velayet” oranları, “ortak çocukların” velayetinin ortalama olarak %75 anneye, %25 ise babaya verildiğini göstermektedir. Ancak buradaki kritik konu, çocuk ister anne ile yaşasın, ister baba ile yaşasın, diğer ebeveyn ziyaretçi olacaktır ve seyrek olarak çocuğun yaşamında bir “ebeveyn” olarak yer alacaktır. Bu sürece çocuğun psikolojik sağlığı, bilişsel, duygusal, sosyal ve ahlaki gelişimi açısından bakıldığında ise, “tek ebeveyn” ya da “iki ebeveyn” ile büyümenin çocukların gelişimleri üzerindeki etkisinin tartışılmasına gereksinim vardır.  

Boşanma sonrası, “ortak çocukların” velayetinin kime verileceği müzakere edilirken öncelikle Türkiye de geçerli olan ulusal ve uluslararası yasalara bakmak gerekmektedir. Öncelikle Türk Medeni Kanununa baktığımızda 336. Madde de şu açıklama yer almaktadır.

TMK Madde 336-

Evlilik devam ettiği sürece ana ve baba velâyeti birlikte kullanırlar.

Ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hâli gerçekleşmişse hâkim, velâyeti eşlerden “birine” verebilir.

Velâyet, ana ve babadan birinin ölümü hâlinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.

336. maddede görüldüğü gibi boşanma sonrası ortak çocukların velayeti müzakere edildiğinde, hâkim kararını, ebeveynlerden “birisinin” yönünde kullanmak durumundadır. Bu karar “ortak velayetin” varlığını ve tercih edilmesini tartışmalı duruma getirmektedir. Ancak 2016’dan bu yana iç hukukumuzun parçası olan Avrupa İnan Hakları Sözleşmesi’ne ek 7 numaralı protokolün 5. maddesine göre ise konu “eşitlik” çerçevesinde ele alınmıştır.

Madde 5 Eşler arasında eşitlik:

  • Eşler evlilikte, evlilik süresince ve “evliliğin sona ermesi” durumunda, kendi aralarında ve çocukları ile ilişkilerinde medeni haklar ve sorumluluklardan “eşit” şekilde yararlanırlar.
  • Bu madde, devletlerin çocuklar yararına gereken tedbirleri almalarını engellemez.

          Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi “eşlerin evlilikte, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesi durumunda, kendi aralarında ve çocukları ile ilişkilerinde özel hukuka tabi haklar ve sorumluluklar bakımından eşit olmaları gerektiğini öngörmüştür”.  Türk Hukuk Sisteminin de bir parçası olan bu kurallar, “kadın erkek” eşitliğini sağlama amacı gütmektedir. Dolayısıyla kadın ve erkek eşitliği beraberinde “ebeveyn sorumluluğunda da eşitliği” öngörmektedir (Çelebi, 2020). Hem Türk Medeni Kanununda yer alan açıklamalar, hem de Avrupa İnan Hakları Sözleşmesi’ne ek 7 numaralı protokolün 5. Maddesi, birlikte değerlendirildiğinde, boşanma sonrası “ortak çocukların” velayeti, bir ebeveyne “tek başına” verilebileceği gibi her iki ebeveyne de “birlikte” verilebileceği sonucu çıkmaktadır. Buradaki en önemli konu ortak (anne-baba) velayet ile tek başına (anne/baba) velayet seçeneklerinden birinin genel ‘‘kural’’ diğerinin “istisna” olarak kabul edilip edilmeyeceğidir.

  1. Ortak velayet “kural”, tek başına velayet “istisna”,
  2. Tek başına velayet “kural”; ortak velayet “istisna”.

          Ortak velayet ve tek başına velayet kararları incelenirken, en kritik soru, hangi velayet türü “ortak çocukların” üstün yararınadır. Boşanılmasına rağmen, ortak çocukların anne ve babasıyla birlikte büyümesi tercih edilecekse, “ortak velayet kural”, “tek velayet ise istisna” olmak durumundadır. Ortak velayet ve tek başına velayet karşılaştırmalı olarak değerlendirildiğinde, Tablo 1’de görüldüğü gibi, Türk Hukuk Sisteminde tek başına velayet “kural”, ortak velayet ise “istisna” konumundadır. Dolayısıyla velayet konusunun daha çok çocukların üstün yararı odaklı değil, yetişkin bireylerin çıkarları ve gereksinimleri doğrultusunda ele alındığı söylenebilir. Bu nedenle velayet konusu makalede daha çok “ortak yasal velayet ve ortak fiziksel velayet” başlıkları üzerinden müzakere edilecektir.

Ortak Velayet ve Ortak Fiziksel Velayet

          Hem annenin hem de babanın, “ortak çocukları için eşit derece önemli” ve “gerekli olduğu” inancı ve düşüncesi, boşanma sonrası yapılan “velayet” düzenlemelerini doğrudan etkilemeye başlamıştır. Bu nedenle çocukların, “ebeveynleri boşandıktan” sonra, hem anneleri hem de babaları ile eşit ya da eşite yakın oranda iletişim kurmasının, çocukların yararına olduğu düşünülmektedir. Ortak velayet, “ortak yasal velayet (joint legal custody)” ya da “ortak fiziksel velayet (joint physical custody)” şeklinde iki başlıkta incelenebilir. “Ortak yasal velayet”, çocukların genellikle birincil ikamet yeri olarak belirli bir ebeveynin evinde kaldığı, ancak kararların birlikte verildiği velayet türünü işaret eder. “Ortak fiziksel velayet” ise çocukların her iki ebeveynle de eşit ya da önemli orandaki zamanlarını, birlikte geçirdiği velayet türünü işaret eder. Ortak fiziksel velayet açıkça her iki ebeveyn ile de sürdürülen yakın teması ve etkileşimi işaret eder. Buna karşın ortak yasal velayet, çocuklar birincil olarak bir ebeveyn de kalsa bile, ebeveynlerin ortak karar vermesini ve ikamet etmeyen ebeveynin çocuğun yaşamına devam eden aktif katılımını işaret eder (Bauserman, 2002). Son yıllarda “tek bir ebeveynin” sorumluluk aldığı “tek velayet” tercihinden, her iki ebeveyninde birlikte sorumluluk aldığı ve ortak çocuklarıyla ilgili konularda birlikte karar verdiği “ortak fiziksel velayete” yönelik bir dönüşüm de öne çıkmaya başlamıştır (Bastaits ve Pasteels, 2019). Ortak fiziksel velayette öne çıkan oran, çocukların hem “annelerinin evinde” hem de “babalarının evinde”, en az üçte bir olacak şekilde değişen oranlarda (%70 / %30) ya da eşit oranda (%50 / %50) vakit geçirmesini işaret eder (Baude, Pearson ve Drapeau, 2016). Benzer şekilde Smyth (2017) ortak çocukların, ebeveynlerinin boşanmaları ya da ayrılmaları sonrasında, kişisel zamanlarının en az %25-50 sini her bir ebeveyni (annesi ve babası) ile geçirdiği yaklaşımın, özellikle Batı toplumlarında yaygınlaştığını ifade etmektedir. Bu yaklaşım literatürde “ortak fiziksel velayet”, “ortak velayet”, “paylaşılan konut”, “yaşanılan konutu değiştirme” ve “ortak ebeveynlik” gibi başlıklar altında incelenmektedir.

Şekil 1. Boşanma, ayrılık ve ortak velayet

          Harris-Short, (2010) ortak fiziksel velayet düzenlemelerinde “babaların hakları gruplarının” 50/50 ortak fiziksel velayet yaklaşımını ortaya attığını belirtmektedir. Boşanma sonrası ebeveynlik düzenlemelerinin, “eşitlik”, “adalet” ve “hakkaniyet” açısından %50/50’lik ortak fiziksel velayet yaklaşımına yönelik olarak yeniden düzenlenmesi gerektiğini işaret etmektedir. Benzer şekilde Steinbach (2019) ortak fiziksel velayeti, eşlerin ayrıldıktan ya da boşandıktan sonra, ortak çocukların her bir ebeveyn ile en az %25-50 oranında “aynı evde” birlikte yaşadığı düzenleme olarak açıklamaktadır. Bu yaklaşım boşanma sonrası velayetin sıklıkla sadece anneye ya da zaman zaman babaya verildiği standart velayet yaklaşımındaki değişimi göstermektedir. Ortak fiziksel velayetin benimsenmesindeki artışın temel nedeni olarak kadın ve erkek eşitliğine ilişkin artan tutum değişimi, annelerin işgücüne önemli ölçüde katılımı, babalarının ortak çocuklarının yaşamına aktif olarak dahil olması ve artan toplumsal cinsiyet eşitliği yaklaşımı görülmektedir.

          Ortak fiziksel velayet ayrılma ve boşanma sonrası, çocukların her bir ebeveynin evinde yaklaşık eşit oranda yaşadığı bir “ebeveyn bakım düzenlemesi” olup, birçok ülkede giderek yaygınlaşan bir durumdur. Ortak fiziksel velayet, aileler dağıldıktan sonra çocukların “tek bir ebeveyn” ile (genellikle anneleri) birlikte yaşadıkları fiziksel velayet yaklaşımından farklıdır. Çocukların “hem anneleri hem de babaları” ile birlikte zamanlarını paylaştıkları ve hem annelerinin hem de babalarının evinde de değişen oranlarda yaşadıkları “ortak fiziksel velayet” düzenlemelerinin, çocukların iyi oluşu ile psikolojik, fiziksel, sosyal ve bilişsel/eğitimsel iyi oluşları ve gelişimleri üzerindeki etkileri tartışılmaktadır (Steinbach ve Augustijn, 2022).

          Son yıllarda, boşanma sürecinde gerçekleştirilen velayet düzenlemelerine ilişkin anlamlı dönüşümler ve tartışmalar gerçekleştirilmektedir. Sıklıkla sadece anneye verilen “tek velayet” düzenlemelerinden, “ortak yasal ve ortak fiziksel velayete” yönelik geçişler yaygınlaşmaya başlamıştır. Bazı ülkelerde ortak fiziksel velayet, birincil yasal velayet düzenlemesi haline gelmiştir. Yasama süreçlerinde uygulansın ya da uygulanmasın, ortak fiziksel velayet düzenlemesi, boşanma sonrası çocukların üstün yararı açısından hem anneleri hem de babaları ile doğrudan sık ve nitelikli etkileşim ve ilişki kurabilmeleri için etkili bir uygulama olarak görülmektedir. Bastaits ve Pasteels (2019)’in yapmış oldukları çalışmada boşanma sonrası velayet düzenlemelerinin “anne-çocuk” ve “baba-çocuk” ilişkisi üzerinde etkili olduğu saptanmıştır. Ortak fiziksel velayet düzenlemesinin, hem anne hem de baba ile doğrudan ilişkiyi, etkileşimi, teması sürdürmek ve şekillendirmek hem de birlikte nitelikli zaman geçirmek açısından en iyi düzenleme olduğu söylenebilir. Benzer şekilde Bauserman (2012) yapmış olduğu meta analizinde, ortak fiziksel velayetin “tek ebeveyn” velayetine göre, baba-çocuk ilişkisinde, ebeveynlik stresinde, ebeveyn çatışmalarında eşit ya da daha iyi sonuçlarla ilişkilendirildiği saptanmıştır. Ortak fiziksel velayetin, hem babalar hem de anneler için daha memnuniyet verici olduğu saptanmıştır. Ortak fiziksel velayetin doğal olarak çocuklar ile her iki ebeveyn arasındaki bağı ve ilişkileri güçlendirdiği söylenebilir.

          Bununla birlikte ortak fiziksel velayetin herkese uyan tek bir çözüm olduğu iddia edilemez. Aynı zamanda ortak fiziksel velayet düzenlemesinde tüm çocukların otomatik olarak ebeveynleriyle güçlü ilişkilere sahip olacağı anlamına da gelmez. Sadece ebeveyn-çocuk ilişkisini hem anne hem de baba için sürdürülebilme şansı açısından daha yüksek olduğu söylenebilir. Bastaits ve Pasteels (2019)’in tek anne, tek baba ve ortak fiziksel velayeti anne-çocuk ve baba-çocuk ilişkisi açısından karşılaştırdıkları çalışmada, velayet tarzının “ebeveyn-çocuk ilişkisini” etkilediği saptanmıştır. Aynı zamanda velayet düzenlemesi ile ebeveynlik desteği, anne-baba kontrolü ve baba-çocuk iletişimi açısından da fark bulunmuştur. Boşanma sonrası farklı velayet düzenlemesinin “ebeveyn-çocuk” ilişkisi diğer bir ifade ile “açık iletişim ve destek” üzerinde etkili olduğu saptanmıştır. Sadece bir ebeveyne verilen tek velayet durumunda, ikamet etmeyen ebeveyn ile açık iletişim ve onun desteği her zaman daha kötü çıkmıştır. Sadece bir ebeveyne verilen tek başına velayetin, ikamet eden ebeveyn-çocuk ilişkisi daha olumlu olurken, ikamet etmeyen ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkinin olumsuz yönde etkileyebileceği saptanmıştır. Bu nedenle, ortak fiziksel velayet, hem anne hem de baba için, boşanma sonrası “ebeveyn-çocuk” ilişkisini şekillendirmek ve sürdürmek açısından daha iyi bir seçenek sunmaktadır. 

          Evliliklerin dağılması, boşanma ya da ayrılık sonrası, müşterek çocukların, her bir ebeveyni ile birlikte “eşit” ya da “yaklaşık eşit” olarak yaşadığı bir “ebeveyn-bakım düzenlemesi” olan “ortak fiziksel velayet” yaklaşımı birçok Batı ülkesinde giderek yaygınlaşmaktadır (Steinbach, Augustijn ve Corkadi, 2020). Ortak fiziksel velayet bazı batı ülkelerinde %5 ya da daha az iken,  bazı ülkelerde %10-20 oranına ulaştığı saptanmıştır (Steinbach, Augustijn ve Corkadi, 2020).

          Boşanma sonrası, çocukların velayetinin anneye verilmesi Tablo 1’de görüldüğü gibi baskın ve yaygın bir düzenleme olmaya devam ederken, son yıllarda ortak velayet, diğer bir ifade ile velayeti paylaşan anne ve baba oranlarında, küçük ama önemli bir artış olduğu saptanmıştır. Ortak velayet olasılığının, ebeveynlerin gelirlerine paralel olarak arttığı ve evi olan çiftler arasında daha olası olduğu saptanmıştır. Özellikle annenin ekonomik geliri arttıkça tek ya da ortak velayete sahip olma olasılığının arttığı bulunmuştur. Ekonomik olarak, çocuklarına daha az bakabilen ebeveynlerin velayeti alma olasılığının düşük olduğu saptanmıştır. Buna karşın, paylaşılan, ortak velayet ise daha fazla ekonomik sonuçları gerektirmektedir. Ebeveyn ve çocuklar için ayrı yatak odası, diğer eşyalar ve düzenli ulaşıma uygun olma gibi hayatı kolaylaştıran etkenlere gereksinim duyulmaktadır (Cancian ve Meyer, 1998).

          Seçilen velayet düzenlemesi, çocuklar için birlikte ebeveynlik yapılırken karşılıklı iletişimin ve etkileşimin dinamiğini de belirlemektedir. Boşanmış ya da ayrılmış ebeveynler, bir yandan ortak çocuklarının üstün yararı ve gereksinimleri için etkileşime geçerken, öte yandan da kişisel mahremiyetlerini ve bağımsızlıklarını korumak ve sürdürmek için belirli sınırlar oluştururlar. Dolayısıyla çocuklar için belirli düzeyde açık iletişim kurulurken kendi mahremiyetleri ve bağımsızlıklarını korumak ve özel hayatlarını sürdürebilmek için ise, sınırlar belirlerler. Bu sınırlar, çocuklar için belirli düzeyde geçirgen olurken, kendi özel hayatlarına ilişkin ise, geçirgen değildir. Diğer bir ifade ile “eski eşlerle” sadece “çocuklar” ile ilgili bilgilerin paylaşımı söz konusudur. Ancak, müşterek çocuklar ile ilgili açık, yapıcı, içten ve dürüst etkileşim aynı zamanda eski eşlerin ilişkilerini de olumlu yönde gelişmesine katkı sunduğu da saptanmıştır. Dolayısıyla eski eşler arasındaki iletişim ve ilişki arasında birbirini etkileyen bir dinamiğin olduğu söylenebilir (Markham, Hartenstein, Mitchell ve Aljayyousi-Khalil, 2017).

          Boşanan ebeveynler arasında ortak velayet (ortak yasal velayet ve ortak fiziksel velayet) tercihinin az olduğu ve genellikle de üst gelirli ve eğitimli aileler tarafından benimsendiği ifade edilmektedir (Donnelly ve Finkelhor, 1993). Boşanan çiftlerin ortak fiziksel velayet tercih etmelerinde etkili olan en önemli faktör ebeveynlerin eğitimi ve gelirleridir. Ebeveyn eğitiminin ve gelirinin ortaya çıkardığı en önemli sonuç çocukların boşanma sonrası iyi oluş düzeyleridir (Bernardi ve Mortelmans, 2021). Ortak velayet, sosyo-ekonomik düzeyi düşük gruplarda daha seyrek görülmektedir. Bunun nedeni olarak ortak velayetin, düşük gelirli ailelerin karşı karşıya kaldıkları stres ve gerginlikleri arttırdığı ifade edilmektedir. Düşük gelirli çiftler, ortak velayet düzenlemelerini başarılı bir şekilde yönetmek için gereken fiziksel ve finansal kaynaklara sahip olmayabilirler (Donnelly ve Finkelhor, 1993). Buna karşın ortak fiziksel velayetin özellikle, daha yüksek ekonomik gelire ve yüksek eğitim düzeyine sahip ailelerde daha yaygın olduğu ifade edilmektedir (Baude, Drapeau, Lachance ve Ivers, 2019).

          Boşanma sonrası %50/50 ortak fiziksel velayet düzenlemesi, boşanma sonrası yaşanabilecek ebeveynlik sorunlarına hazır çözümler sunabilir. Ortak fiziksel velayet düzenlemesinin uygulanmasının sonuçları olarak şunlar söylenebilir (Harris-Short, 2010):

  • Çocukların her iki ebeveyni ile de yakın ve sürekli bir ilişki içinde bulunma hakkı desteklenebilir ve korunabilir;
  • Babaların çocukları ile olan ilişkisi doğallaştırılır;
  • Anneler, birincil bakım vermenin üzerlerinde oluşturduğu yükten kurtulabilirler;
  • Hiçbir ebeveyn kendisini, reddedilmiş, marjinalleştirilmiş ya da ikincil öneme sahipmiş gibi hissetmez;
  • Ebeveynler arası eşit statü sembolik olarak doğrulanmış olur;
  • Boşanma sonrası ebeveynler arasında yaşanan anlaşmazlıkların çözümündeki kazan-kaybet yaklaşımından kaçınılır;
  • Boşanma sürecinde deneyimlenen “toplumsal cinsiyet anlayışına” dayalı rollerin, yeniden müzakeresine ilişkin fırsat doğar (Harris-Short, 2010).

          Son yıllarda özellikle Amerika da paylaşılan ortak velayetin hızla büyümeye başladığı ifade edilmektedir. Tek babanın velayet oranlarının çok fazla değişmemesine karşın “tek annenin” velayet oranlarının önemli ölçüde azaldığı saptanmıştır. Ancak, paylaşılan, ortak velayetin özellikle yüksek ekonomik gelire sahip ailelerde yaygın olduğu ifade edilmektedir (Cancian, Meyer, Brown ve Cook, 2014).

          Ortak fiziksel velayet ve paylaşılan konut, çocukların iyi oluşlarıyla ilgili olarak olumlu ya da olumsuz ilişkileri yordayabilir. Ortak fiziksel velayet, ailenin dağılmasının yol açtığı sosyal, duygusal ve ekonomik yıkıcı etkileri sınırlandırmaya ve düzeltmeye yönelik bir yaklaşım olarak da görülebilir (Turunen, 2017). Ancak ortak fiziksel velayetin uygulanabilmesi için gerekli koşullar dikkate alındığında, annelerin yüksek eğitimli ve özellikle babaların yüksek gelirli (Kitteröd ve Lyngstad, 2012), ebeveynlerin geçmişte ve halihazırda daha az anlaşmazlık yaşayan ve bunları yönetebilen (Bauserman, 2002), işbirlikli kişiler arasında yaygın olduğu ifade edilmektedir.

          Ortak fiziksel velayet, ebeveynlerin boşanma ile ilgili streslerinin kaynaklarını azaltarak ve tek ebeveyn olmaktan kaynaklanan ekonomik güçlüklerini yumuşatarak, ebeveynler arası iletişimin daha iyiye gitmesine katkı verebilir. Çocuk zamanının yalnızca yarısını her bir ebeveyninin evinde geçirmesine rağmen, fiilen birlikte geçirilen ortak zamanın niceliği ve niteliği ortak fiziksel velayette artabilir (Bjarnason & Arnarsson, 2011).

          Boşanma sonrası çocukların uyumu açısından “ortak fiziksel velayetin” daha iyi sonuçlar verdiği ifade edilmektedir. Ancak ortak fiziksel velayetin çocuklar için yararlı ya da zararlı olmasına etki eden en önemli faktörler olarak, ebeveynlerin evlerinin birbirlerine yakınlığı, ebeveynler arasındaki anlaşmazlıkların işbirliği içinde yönetimi, çocukların yaşı, çocukların ve ebeveynlerin kişiliği ve akıl sağlığı sayılabilir.  Ortak fiziksel velayetin uygulanma sürecinde en iyi sonuçlar, müşterek çocukların bireysel gereksinimlerini birlikte işbirliği içinde karşılamak için hazırlanmış bir “ebeveynlik planı” ile uygulandığı takdirde çocuklar daha iyi koşullarda yaşayacaklardır (Emery, 2021).

          Smyth, Caruana ve Ferro (2003) boşanma sonrası ortak fiziksel velayeti etkileyen 7 temel faktörü öne çıkarmaktadır. Bunlar:

  • Coğrafi yakınlık;
  • Ebeveynlerin, bir çalışma yaşamındaki iş arkadaşı gibi müşterek çocuklarını, ortak sorunlarının ortasına yerleştirmeden, karşılıklı geçinebilme ve ilişkilerini sürdürebilme düzeyleri;
  • Çocuk merkezli düzenlemeler;
  • Ortak çocuklara bakım verirken her bir ebeveynin de adanmışlığı;
  • Özellikle babaların aile arkadaşı tarzında uygulamaları;
  • Özellikle annelerin finansal bağımsızlığı ve ekonomik yeterliği;
  • Bir dereceye kadar baba yetkinliğidir.

          Tüm bu faktörlerin eşit miktarda karşılanması gerekmez. Bu süreçte “ortak çocukların”, önceliğe ve merkeze konularak, sahip olunması gereken üç temel yeterlik alanı şunlardır: ebeveynlerin iletişim ve etkileşim kaliteleri; boşanma sonrası karşılıklı işbirlikli çalışma düzeyleri; ortak çocuklarının yararı için “ortak ebeveynlik” yapabilme düzeyleridir (Lowenstein, 2002, aktaran Bastaits ve Pasteels, 2019).

          Bauserman (2002) boşanma sonrası “ortak fiziksel velayet”, “ortak velayet” ve “tek velayeti” tercih etmiş ailelerde çocukların uyumunu karşılaştırdığı meta analiz çalışmasında, çocukların, ortak fiziksel ve ortak yasal velayette daha iyi uyum sağladıklarını saptamıştır. Ancak çocukların uyumu açısından ortak fiziksel ve yasal velayetin, “boşanmamış aileler” ile karşılaştırıldığında ise fark bulmamıştır. Ortak fiziksel ve ortak yasal velayeti tercih eden boşanmış ailelerin, ebeveynlerin, kararlara birlikte katılımını içermesi nedeniyle çocukların uyumunu arttırdığı ifade edilmektedir.

          İster “ortak velayet” ister “ortak fiziksel velayet” olsun, her iki yaklaşımdaki esas amaç çocuğun ya da çocukların “her iki ebeveyni” ile de ilişkilerini, temasını ve etkileşimlerini sık ve nitelikli olarak sürdürmesini sağlamaktır. Ancak buna karşı çıkanlar ise, ortak velayetin, ebeveynler arası etkileşimlerin sıklığını arttırdığı için anlaşmazlıkların artacağını ve bu anlaşmazlıkların çocukların yaşamını etkileyeceğini vurgulamaktadır (Bauserman, 2002). Ebeveyn anlaşmazlıklarına doğrudan ya da dolaylı maruz kalan çocukların süreçten olumsuz etkilenme olasılığı yüksektir. Bu nedenle boşanma sürecinin çekişmeli ya da anlaşmalı olması özel bir öneme sahiptir. Boşanma sürecinin arabuluculuk masasında, ortak sorunları yüz yüze müzakere ederek ve uzlaşarak/anlaşarak gerçekleştirilmesinin önemi büyüktür. Böylece boşanma sonrası, ebeveynler arası etkileşimlerin içeriği ve niteliğinin çocukları en az düzeyde etkilemesi garanti altına alınmış olur.

          Steinbach, Augustijn ve Corkadi (2020)’nin 37 Kuzey Amerika ve Avrupa ülkesinde ortak fiziksel velayet yaklaşımının uygulanmasına ve ergenlerin yaşam doyumuna ilişkin yapmış oldukları çalışma sonucunda, boşanma sonrası, “ortak fiziksel velayet” yaklaşımı çerçevesinde büyüyen çocukların, diğer velayet türlerinde büyüyen çocuklara göre, daha iyi durumda olduğu belirtilmektedir. Bunun nedeni olarak boşanma sonrası ortak fiziksel velayeti tercih eden ebeveynler arasındaki iletişimin ve ilişkinin kalitesi ile ekonomik konfor alanı gösterilmektedir. Dolayısıyla ebeveynlerin refahı ile ebeveyn ve çocuklar arasındaki iletişimin ve ilişkilerinin kalitesinin önemli olduğu saptanmıştır (Steinbach, Augustijn ve Corkadi, 2020). Burada en önemli konu, boşanma sonrası ebeveynlerin “ortak fiziksel velayeti” tercih edip etmemeleridir.

          Kitterød ve Wiik (2017) ortak fiziksel velayetin Norveçte 2000’li yıllardan sonra çok arttığını, hatta boşanmış ailelerdeki her 10 çocuktan 3 tanesinin ortak fiziksel velayet çerçevesinde yaşadığını vurgulamaktadır. Bütünlüğü bozulmamış ailelerde olduğu gibi boşanmış ebeveynler arasında da farklı evlerde yaşamalarına karşın, müşterek çocuklarına yönelik “simetrik ebeveynlik”, eşit ebeveynlik rolü, bakım verme ve ekonomik destek gibi sürecinin daha eşit paylaşılmasına yönelik devlet politikasının etkili olduğu söylenebilir.

          Ortak fiziksel velayeti tercih eden kişilerin, “tek velayeti” tercih edenlere göre, boşanma öncesi, daha işbirlikli oldukları, daha az anlaşmazlık ve kişisel sorunlar yaşadıkları saptanmıştır. Aynı zamanda ortak fiziksel velayeti tercih edenlerin toplumsal cinsiyet eşitliğine inandıkları, ortak çocuğa bakım verme sorumluluğunu paylaştıkları ve yüksek sosyo-ekonomik düzeye sahip oldukları bulunmuştur (Kitterød ve Wiik, 2017; Poortman ve van Gaalen, 2017). Ortak fiziksel velayetin tercih edildiği boşanmalarda, çocukların ruh sağlığının, tek velayete göre daha iyi olduğu ancak, dağılmamış çekirdek aile kadar iyi olmadığı saptanmıştır. Dolayısıyla ebeveynlerinin boşanırken seçtikleri velayet türünün ve fiziksel yaşam düzenlemelerinin, çocukların ruh sağlığını etkilediği saptanmıştır. Farklı yaşam düzenlemelerinde çocukların ruh sağlığı aynı zamanda ebeveynlerin yaşam doyumu ile de ilgili olduğu saptanmıştır (Bergström, Fransson, Hjern, Köhler ve Wallby, 2014). Benzer biçimde, ortak fiziksel velayetin tercih edildiği boşanma süreçlerinde,  çocukların stres düzeylerinin düşük olduğu bulunmuştur. Bunun nedeni olarak da boşanma sonrasında ebeveyn-çocuk ilişkisinin hergünkü gibi devam etmesinin olumlu kanıtı olarak ifade edilmektedir (Turunen, 2017). Dolayısıyla boşanma öncesi ve sonrası süreçte, ebeveyn-çocuk ilişkisi “simetrik” olarak devam ettiği takdirde, boşanmanın çocuklar üzerinde oluşturduğu stresin azaltılabileceği söylenebilir.

          İsveç’te velayet düzenlemelerinin boşanma sonrası çocukların risk davranışlarını nasıl etkilediğine yönelik yapılan karşılaştırmada, ortak fiziksel velayetin tercih edildiği ailelerin çocuklarının risk davranışlarının, bütünlüğü bozulmamış çift ebeveynli ailelerin çocuklarından biraz daha yüksek iken, tek ebeveynli ailelerin çocuklarından anlamlı düzeyde düşük olduğu saptanmıştır. Dolayısıyla, boşanma sonrası ortak fiziksel velayetin tercih edilmesinin ergenlerin psikolojik sağlıkları ve problem davranışları için koruyucu ve önleyici bir faktör olduğu belirtilmektedir (Carlsund, Eriksson, Löfstedt ve Sellström, 2012).

          Ailenin çözülmesine bağlı olarak boşanma sonrası sürece geçiş, çocuklar için hem stresli hem de iyi oluşunu olumsuz yönde etkileyen bir süreçtir. Boşanma sonrası her iki ebeveynin de müşterek çocuklarına sağladığı destek ve kontrolün oluşturmuş olduğu etkili ebeveynlik, bu olumsuz sonuçlar için koruyucu bir faktör olarak görülebilir. Aynı zamanda etkili ebeveynlik yapılarak, çocukların iyi oluşları boşanma sonrası arttırılabilir. Dolayısıyla boşanma sonrası hem annenin hem de babanın göstereceği “etkili ebeveynlik” yaklaşımı ile çocukların iyi oluşları arttırılabilir. Bu nedenle seçilen velayet türüne ve ebeveynlik sürecine bağlı olarak “ebeveynlik” boşanma sonrası süreçte hem koruyucu hem de risk faktörü haline gelebilir (Bastaits and Mortelmans 2016).

Ebeveynlik ve Ebeveynler Arası Anlaşmazlıklar

Boşanma sonrası, “ortak ebeveynlik” kapasitesi, ebeveynlerin birbirleriyle olan ilişkilerinden, birbirlerine ve ebeveynlik rollerine yönelik tutumlarından etkilenmektedir (Harris-Short, 2010). Ortak fiziksel velayet, sadece annenin ya da babanın aldığı tek velayet ile karşılaştırıldığında, açık iletişim ve destek bakımından, boşanma sonrası çocukların her iki ebeveyni ile ilişkisini ve etkileşimlerini şekillendirmek açısından daha iyi bir uygulama sunduğu saptanmıştır (Bastaits ve Pasteels, 2019).  Benzer biçimde Bauserman (2002) çok sayıda araştırmayı gözden geçirerek yaptığı derlemede, boşanma sonrası çocukların her iki ebeveyn ile kurdukları sık ve nitelikli ilişkinin ve etkileşimin ebeveyn yokluğunun potansiyel olumsuz etkilerini azalttığını belirtmektedir. Çocukların her iki ebeveynin kaynaklarına sık ve nitelikli erişiminin, çocuk için ekonomik stresi ve dezavantajları azalttığı vurgulanmaktadır. Buna karşın boşanma sonrası ebeveynler arasındaki yıkıcı, olumsuz itici ve rekabetçi anlaşmazlıklar ve ilişkiler devam ediyorsa, çocuklar bu olumsuz ilişki ve anlaşmazlıklara maruz da kalabilmektedir. Bu nedenle boşanma öncesi, boşanma sırasında ve boşanma sonrasında yaşanan ebeveynler arası anlaşmazlıklar, velayetin nasıl olacağını ve sürdürüleceğini doğrudan etkileyebilmektedir. Dolayısıyla, ortak fiziksel velayetteki başarının temel belirleyicisinin ebeveynler arasındaki anlaşmazlıkların (Bernardi ve Mortelman, 2021) miktarı, sıklığı ve yapıcı yönetilebilme düzeyi olduğu söylenebilir.

Boşanma sonrası, ebeveynler arasındaki anlaşmazlıklar sık ve yoğun olduğunda, ebeveynler arası işbirliği düşük olduğunda, ebeveynler arası ilişki zarar gördüğünde, ebeveynler arası sorunlar derin, karmaşık ve köklü olduğunda “ortak yasal velayet” ya da “ortak fiziksel velayet” yaklaşımı uygun değildir. Ebeveynler arasındaki anlaşmazlıkların şiddeti ve yönetim şekli, ebeveynlerin bakım verme süreçlerini, ebeveynlik kapasitesini ve ebeveyn-çocuk ilişkilerinin niteliğini de etkilemektedir. Bu nedenle hangi velayet türünün daha iyi olacağı öncelikle, ebeveynler arasındaki anlaşmazlıklara, anlaşmazlıkların yapıcı müzakere sürecine ve “karşılıklı etkileşim ve ilişki kalitesine” bağlıdır (Harris-Short, 2010). Ortak fiziksel velayet, ebeveynler arasındaki teması ve etkileşim sıklığını ve miktarını da arttırmaktadır. İşbirliği yapılan konular kadar, anlaşmazlık yaşanan konuların da sayıları artacaktır. Ortak çocuklarının yaşam koşullarına ilişkin konuları paylaşmak ve konuşmak için yeterince işbirlikli ilişkisi olmayan ve işbirlikli, yapıcı etkileşime giremeyen ebeveynler, ortak fiziksel velayeti tercih etmeyeceklerdir (Pelletier, 2016, aktaran Thomson ve Turunen, 2021).

Thomson ve Turunen (2021) çok sayıda araştırma sonucunu özetleyerek, “ortak fiziksel velayetin”, “ebeveynlere”, ebeveynlik açısından tam bir “eşitlik fırsatı” sunduğunu belirtmektedir. Ortak fiziksel velayet, “baba-çocuk etkileşimlerine”, hem boşanma öncesinden hem de velayeti almayan ebeveynlere göre daha fazla fırsat sunmaktadır. Ebeveynleri ile dönüşümlü olarak yaşayan çocukların, babalarıyla, sadece anneleriyle yaşayan çocuklara göre daha yakın ilişkilere sahip oldukları saptanmıştır. Ortak fiziksel velayete sahip ebeveynlerin, hayatlarını iki kısma ayırmakta oldukları saptanmıştır. Biri, çok yoğun bir şekilde çocuklarının bakımıyla meşgul oldukları ve işleriyle daha az meşgul oldukları; diğeri ise çocuklarının bakım sınırlaması olmaksızın daha yoğun ve uzun saatler çalıştıkları süreçtir. Harris-Short (2010) Avustralya, İngiltere ve İsveç’teki ortak fiziksel velayet uygulamalarını inceleyerek başarılı bir uygulamanın olabilmesi için beş temel koşulun olması gerektiğini vurgulamaktadır.

Bunlar:

  1. Ebeveynlerin evlerinin coğrafi yakınlığı;
  2. ebeveynler arasında yüksek düzey işbirliği;
  3. ebeveynler arası karşılıklı saygı;
  4. esneklik;
  5. çocukların büyümesine paralel olarak, onların değişen gereksinimlerini karşılamak için yeni düzenlemelerde bulunmaya ilişkin isteklidir.

Dolayısıyla ebeveynlerin boşanma sonrası gerçekleştirdikleri ebeveynlik düzenlemelerinin, “çocuk” merkezli mi yoksa “ebeveyn” merkezli mi olduğu önemli bir tartışma konusudur (Harris-Short, 2010). Ortak velayeti tercih eden ebeveynlerin, daha az anlaşmazlık yaşadıkları, birbirlerine mali destekte bulundukları, çocuklarının bakımını birlikte üstlendikleri ve daha az ebeveyn tükenmişliği yaşadıkları saptanmıştır. Bu nedenle de ortak velayetin benimsenmesinin bu tür avantajları bulunduğu belirtilmektedir (Luepnitz, 1991, aktaran Gilmore, 2006).

Boşanma Sonrası Baba Katılımı

Ortak yasal ve ortak fiziksel velayetin arttırılmasına yönelik tartışmaların odağında, boşanma sonrası, “baba-çocuk” arasındaki temasın ve etkileşimin artışına bağlı olarak, çocukların sahip oldukları finansal ve duygusal kaynakların artabileceği, bu durumun da çocukların refahının artmasına neden olabileceğine yönelik yaklaşımlar yer almaktadır. İkamet etmeyen ebeveyn (genellikle baba) ile sık temas halinde olmanın, daha fazla baba katılımı ile ilişkili olduğu ve bu nedenle çocukların hem duygusal hem de finansal kaynaklara erişimini artırdığı düşünülmektedir (Steinbach ve Augustijn, 2022).

Tek bir ebeveynin” sahip olduğu velayet yerine, “ortak yasal ya da ortak fiziksel velayet” tercih edildiğinde, “babalar” çocuklarının yaşamına ve büyüme sürecine daha fazla doğrudan katılım imkânı ve fırsatı bulmaktadırlar. Bu süreç özellikle çocukların, ebeveynlerinin boşanmaları ya da ayrılmaları nedeniyle yaşadıkları stres üzerinde olumlu yatıştırıcı etkisi olduğu ve stresi azalttığı ifade edilmektedir. Çocuklar tek bir ebeveynin velayeti ile yaşarken, diğer ebeveynin sıklıkla da “babanın” sahip olduğu psikolojik, sosyal ve ekonomik kaynaklarına yeteri kadar ulaşamamaktadırlar. Dolayısıyla çocuklar, ortak fiziksel velayet ile bu kaynaklardan daha fazla yararlanma şansı ve imkânı elde etmektedirler (Augustijn, 2022).

Steinbach ve Augustijn (2022) farklı çalışmaları özetleyerek ve sentezleyerek, ortak fiziksel velayetin “baba-çocuk” arasındaki olumlu temasın ve etkileşimlerin sıklığını ve niteliğini arttırdığını belirtmektedir. Baba-çocuk arasında artan nitelikli olumlu temasın “güvenli bağlanmaya” yol açtığı belirtilmektedir. Çocuklarıyla sıklıkla olumlu temasa ve etkileşime geçen babaların, çocuklarına daha fazla finansal destek sağladığı saptanmıştır. Çocukların yaşamında artan finansal desteğin onların ekonomik iyi oluşlarını arttırdığı belirtilmektedir. İlaveten velayeti almayan ebeveyn “sıklıkla baba” ile çocukların artan temasları aynı zamanda babanın sosyal ilişkileri ve akrabalar ile de bağın ve olumlu akrabalık ilişkilerinin artmasına da yol açabilmektedir. Ancak velayeti almayan ebeveynin çocukları ile teması ve etkileşimleri olumsuz olmaya başladığında ise, çocukların hem güvenli bağlanmalarında hem de ekonomik iyi oluşlarında artışın olmayabileceği de söylenebilir.  Ortak fiziksel velayet olsa dahi, doğru yönetilemediğinde, çocuklarla “güvenli bağ” ve yapıcı etkileşim kurulamadığında, iki ev arasında kopuk, bağlılık sorunları ve stres yaşama olasılıkları da söz konusudur.

Thomson ve Turunen (2021) çok sayıda araştırma sonucunu özetleyerek ortak fiziksel velayete ilişkin şu çıkarımlarda bulunmaktadır. Ortak fiziksel velayetin uygulanma olasılığı önemli ölçüde babaların ekonomik katkılarına bağlıymış gibi görünse de, eğer anneler, boşanma öncesi tam zamanlı çalışıyorsa, ortak fiziksel velayetin uygulanma olasılığı daha yüksektir. Fiziksel velayete, ortak olan babaların, olmayanlara göre, çocuk bakımı ve aile işleriyle daha fazla meşgul oldukları ve ebeveynlikten daha çok keyif aldıkları saptanmıştır. Ortak fiziksel velayeti tercih eden çiftlerin, her bir ebeveynin para kazanan ve bakım veren kimliğine yüksek değer verdikleri ifade edilmektedir.

King ve Sobolewski (2006)’nin 453 ergenle çalışarak yaptıkları çalışmanın sonucunda boşanma sonrası ikamet etmeyen babanın çocuklarının büyüme sürecine aktif katılımlarının çocukların iyi oluşlarıyla ilişkili olduğunu saptamışlardır. Baba-çocuk ilişkisinin kalitesi ve babalık duyarlılığının, ergenler arasında daha az dışsallaştırma ve içselleştirme sorunları ile orta derecede ilişkili olduğu bulunmuştur. Anne-çocuk ilişkisinin kalitesinin çocukların iyi oluşlarında daha etkili olduğu belirlenmiştir. Bununla birlikte anne-ergen ilişkisi zayıf olsa bile yerleşik olmayan babaları ile güçlü bağları olan ergenlerin, her iki ebeveyniyle de zayıf bağları olan ergenlere göre daha az içselleştirme sorunu ve okulda daha az taşkınlık sergiledikleri saptanmıştır. Dolayısıyla baba-çocuk/ergen etkileşiminin sıklığı kadar, niteliğinin, diğer bir ifade ile etkileşim sürecinde neler yapıldığının, çocukların iyi oluşu açısından oldukça önemli olduğu söylenebilir. Benzer şekilde Bastaits ve Pasteels (2019)’de boşanma sonrası, ebeveyn çocuk ilişkisinin geliştirilmesinde, ebeveyn-çocuk etkileşiminin ve temasının niceliği kadar niteliğinin ve birlikte ne yapıldığının önemini vurgulamaktadırlar. Dolayısıyla, boşanma sonrası evden ayrılan, ebeveynin çocuklarıyla yaptıkları faaliyetlerin sıklığı ve faaliyetleri nasıl gerçekleştirdikleri, zamanlarını nasıl geçirdikleri oldukça önemlidir.

Thomson, Hanson ve McLanahan (1994) ailelerin çocuklarına iki anahtar kaynak sağladığını vurgulamaktadır. Bunlar para ve zaman. Para sadece yiyecek, barınak ve giyecek sağlamakla kalmaz, aynı zamanda yüksek kaliteli komşuluk ve okullar ile bilişsel ve sosyal gelişimi destekleyen deneyimler için de fırsatlar sağlar.  Ebeveynlerin çocuklarıyla geçirdikleri zamanın sıklığı ve birlikte ne yaptıkları da onların gelişimleri açısından oldukça önemlidir. Ebeveynlerin çocuklarıyla birlikte geçirdikleri zaman ile sahip oldukları ekonomik güç, çocukların iyi oluşları açısından birbirleriyle ilişkili iki temel etkendir.

Boşanma sonrasında velayetin anne tarafından alınması durumunda, baba ziyaretçi olduğu takdirde, baba yokluğunun hem kız hem de erkek çocukları için azalan okul başarısı, çalışma yaşamından kopma ve kız çocuklarının erken gebeliği ile ilişkili olduğu saptanmıştır. İlaveten, babanın yokluğu beraberinde, velayeti alan annenin maddi ve finansal kaynaklarındaki azalışı,  sosyal bağ ve desteklerdeki azalışı ve bunların yarattığı olumsuz sonuçları beraberinde getirmektedir (McLanahan, 1999; aktaran Bauserman, 2002).

Ebeveynler ve çocuklar bir arada yaşar iken, boşanma sonrasında çocukların sırasıyla her bir ebeveyni ile birlikte yaşama sürecine geçişi, eşlerin boşanma öncesinde toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin algılarından etkilenmektedir. Boşanma sonrasında çocukların bakımı ve birlikte büyütülmesine ilişkin ebeveyn algıları, onların toplumsal cinsiyet eşitliğine ilişkin duyarlılığından ve algılarından etkilenmektedir (Thomson ve Turunen, 2021).

Çocukların İyi Oluşu

Nielsen (2018) boşanma sonrası velayetin düzenlenmesi sürecinde en önemli konunun “çocukların iyi oluşları” olduğunu vurgulamaktadır. Çocukların iyi oluşlarına yönelik “5” genel kategorinin bulunduğunu belirtmektedir. Bunlar:

  • Akademik ya da bilişsel sonuçlar: çocukların okul başarılarını, puanlarını, derse ilişkin dikkat düzeylerini ve bilişsel gelişimlerine yönelik test sonuçlarını içermektedir.
  • Duygusal ve psikolojik sonuçlar: depresyon, kaygı, yaşamdan mutlu ve doyumlu olamama ya da düşük özsaygı gibi konuları içermektedir.
  • Davranışsal problemler: evde ve okulda gösterilen istenmeyen davranışlar, hiperaktivite, ergenlik döneminde uyuşturucu, sigara ve alkol kullanma gibi konuları içermektedir.
  • Genel fiziksel sağlık: uyku, sindirim sorunları ve baş ağrısı gibi strese bağlı fiziksel sorunlar,  
  • Ebeveyn-çocuk ilişkisinin kalitesi: çocuklar ebeveynleriyle ne kadar sık ve nitelikli iletişim kuruyorlar ve çocuklar kendilerini ebeveynlerine ne kadar yakın hissediyorlar gibi içerikleri kapsamaktadır.

Ailelerin çözülmesine paralel olarak, boşanma ve ayrılık oranlarındaki artış, boşanma sonrası çocukların iyi oluşuna ve akademik performanslarındaki düşüşlere ilişkin tartışmaları önemli bir konu haline getirmiştir. Özellikle boşanma sonrasında kısa dönemde, çocukların akademik başarılarında düşme görüldüğü saptanmıştır (Sun, ve Li, 2002; Frisco, Muller, & Frank, 2007; Amato, 2010; Härkönen, Bernardi ve Boertien, 2017; Augustijn, 2022).

Boşanma sonrası ortak velayet, ortak çocuğu olan ebeveynler için karşılıklı iyi ilişkiler kurabilmeleri ve sürdürebilmeleri için fırsat yaratır. Ebeveynler arası iyi ilişkiler daha çok çocukların iyi oluşlarına katkı verir (Vanassche, Sodermans, Matthijs ve Swicegood, 2013). Bergström, ve arkadaşlarının (2013) İsveç’te yapmış oldukları çalışmada boşanma sonrası her iki ebeveyni ile birlikte yaşayan çocukların sadece tek bir ebeveyni ile yaşayan çocuklara göre iyi oluş düzeylerinin daha iyi olduğunu saptamışlardır. Ayrıca, “ortak fiziksel velayet” altındaki çocukların, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin, dağılmamış ailelerden gelen çocuklarınkine benzer olduğu bulunmuştur (Bastaits ve Pasteels, 2019). Benzer şekilde Bergstrom ve ark. (2013) İsveç’te ulusal düzeyde 165 bin çocuk ile çalışarak yapmış oldukları araştırmada, boşanma sonrası, her iki ebeveyniyle de ortak fiziksel velayet çerçevesinde eşit süre yaşayan çocukların, ağırlıklı olarak tek ebeveyni ile yaşayan çocuklara göre “iyi oluş” düzeyleri bakımından daha iyi durumda olduklarını saptamışlardır. İlaveten boşanmış ailelerin çocuklarının boşanmamış ailelerin çocuklarına göre “iyi oluş” düzeylerinin ise daha düşük olduğu bulunmuştur.

Ebeveyn-çocuk arasındaki olumlu temasın, etkileşimin ve ilişkinin sürdürülmesinin “sosyal sermayeyi” çocuklara aktarmak için temel koşul olduğu söylenebilir. Buna karşın boşanma sonrası sıklıkla evden ayrılan baba ile çocuk arasında temasta, etkileşimde ve ilişkide hem nicelik olarak hem de nitelik olarak azalma olmaktadır. Dolayısıyla çocuk ile baba arasında temasın, etkileşimin ve ilişkilerin azalması doğal olarak, nitelikli ebeveyn (baba) katılımını düşürdüğü için sosyal sermayenin azalmasına ve sonuç olarak çocukların iyi oluşlarındaki azalmaya da yol açabilmektedir (Bastaits, Ponnet, ve Mortelmans, 2012)  

Farklı velayet türleri ile ebeveynlerin çocuklarına sağladığı ekonomik kaynaklar ile zaman arasındaki ilişki irdelenmelidir. Hangi velayet türünde, ebeveynler çocuklarına “sık ve nitelikli zaman” ayırdığı incelenmelidir. Ebeveynlerin çocuklarına boşanma sonrası sağladıkları katkı onların iyi oluşları açısından önemlidir. Çocuklarına aktarılan “sosyal sermaye” açısından da velayet türünün müzakere edilmesine gereksinim vardır (Cancian, Meyer, Brown ve Cook, 2014).

Boşanma sonrası, ortak çocukların üstün yararı ve iyi oluşları için “ortak fiziksel velayet” yaklaşımı diğer velayet yaklaşımları gibi olumlu sonuçlar vermesine karşın, belirli koşullarda çocukların iyi oluşları açısından olumsuz sonuçlar da doğurabilmektedir. Özellikle ebeveynler arasında anlaşmazlıklar tutarlı bir biçimde devam ediyorsa ve çocuk ile bir ebeveyn arasındaki ilişkilerde olumsuzluk var ise, “ortak fiziksel velayet” olumlu bir seçenek olmayabilir. Hatta faydasız da olabilir. Dolayısıyla boşanan eşler arasındaki anlaşmazlıkların azlığı ve yönetilebilirliği,  “ortak fiziksel velayete”  paralel olarak “ortak ebeveynliğe” de fırsat sağlamasından dolayı tercih edilmesinde olumlu bir gerekçe olabilir. Bu nedenle eğer boşanan eşler arasında iyi bir ilişki var ise, yaşanılan anlaşmazlıkların sıklığı ve yoğunluğu düşük ise ve anlaşmazlıklar ebeveynler tarafından yapıcı olarak yönetilebiliyor ise, ortak fiziksel velayet çocukların yararınadır (Vanassche, Sodermans, Matthijs ve Swicegood, 2013).

Steinbach ve Augustijn (2022) “ortak fiziksel velayet” ile “tek fiziksel velayet” yaklaşımlarını çocukların “iyi oluşları” üzerinden yaptıkları karşılaştırmada oldukça çarpıcı sonuçlar bulmuşlardır. Çocukların iyi oluşu, psikolojik, fiziksel, sosyal ve bilişsel/eğitim başarısı boyutlarında incelenmiştir. Boşanma sonrası “ortak fiziksel velayet” ile “tek fiziksel velayet” in karşılaştırıldığı çalışmada, ortak fiziksel velayet yaklaşımının dört boyut açısından da daha iyi sonuç verdiği saptanmıştır. Çocukların iyi oluşuna ilişkin dört alt kategorideki sonuçların ortak fiziksel velayet durumunda daha iyi olmasının nedeni olarak, “anne-çocuk” ve “baba-çocuk” arasındaki ilişkinin kalitesi ile ilişkili olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla ortak fiziksel velayet durumunda, çocuklar hem anneleri hem de babaları ile daha iyi etkileşim ve ilişki içinde oldukları için tek fiziksel velayete göre iyi oluşlarında artış saptanmıştır. Bunun nedeni ise, ortak fiziksel velayet yaklaşımının hem “ebeveynler arası” olumlu ilişkileri hem de “ebeveyn-çocuk arasındaki” olumlu ilişkileri desteklemesinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle boşanma sonrası, hem ebeveynler arası ilişkilerin kalitesi hem de ebeveyn ile çocukların ilişkilerinin kalitesi özel bir öneme sahiptir.

Augustijn, (2022) çok sayıda araştırmayı özetleyerek, ortak fiziksel velayet sürecinde göz önünde bulundurulması gereken konular olarak, çocukların ikamet edecekleri evlerin birbirlerine uzaklıklarını, farklı ebeveynlik stillerini, temas edilen çok sayıda farklı aile üyelerini, ebeveynlerin sıklıkla birbirleriyle temas edecekleri için sıklıkla karşı karşıya kalabilecekleri ve anlaşmazlık yaşayabileceklerini öne sürmektedir. İlaveten ortak fiziksel velayet için her iki ebeveyn daha fazla maddi kaynak ve duygusal yatırımda bulunmak durumunda kalacaktır. Bu durumda yeni anlaşmazlıkların ortaya çıkmasına ya da mevcut geçmiş anlaşmazlıkların tetiklenmesine de yol açabilecektir. Bu eleştirilere karşı olarak, ortak fiziksel velayet, “geceleri ikameti” zorunlu kılması nedeniyle, daha sık ve nitelikli, her bir ebeveyninin çocuklarının bakımına ilişkin sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirirken daha nitelikli temas etmesine ve etkileşime girmesine imkan ve fırsat sağladığı için ebeveyn ve çocuklar arasında daha sağlıklı ve “güvenli bağların” kurulmasına da fırsat sağlamaktadır. Dolayısıyla da boşanma sonrası çocukların “iyi oluşlarına” ve “uyumlarına” da daha fazla fırsat vereceğine ilişkin görüşlerde ileri sürülmektedir. Benzer biçimde Turunen (2017)’in İsveç de yapmış oldukları çalışmada ortak fiziksel velayetin, çocukların boşanma sonrası yüksek düzeyde stres yaşamalarını azalttığını saptamışlardır. Ailelerin dağılmasından sonra dahi her günkü gibi devam eden ebeveyn ilişkilerinin en önemli olumlu etkisinin çocukların yaşadıkları stresin azaltılmasına olan katkısı olduğu saptanmıştır. Bunun nedeni olarak ikametgâhı yaşamanın ve değiştirmenin, çocukların iyi oluşlarını doğrudan etkileyen, ebeveynlerin ekonomik ve sosyal sermayelerinin ve kaynaklarının kaybının sınırlanmasıdır.

Sonuç

Boşanma toplumsal yaşamın doğal ve kaçınılmaz bir parçasıdır. Boşanma aşamasına gelmiş çiftler, “ortak çocukların velayetine” ilişkin karar alma sürecinde Şekil 2’de olduğu gibi hem “kendi” hem “ortak çocukları” hem de “diğer ebeveynin” talepleri, çıkarları ve gereksinimleri göz önünde bulundurarak karar vermek durumundadırlar. Ancak boşanma doğası gereği, çiftlerin birbirlerine ilişkin karşılıklı olumsuz ve yıkıcı algılarının, düşüncelerinin, duygularının ve davranışlarının sıkça deneyimlendiği bir süreçtir. Eşler bu olumsuz deneyimlerin gölgesinde, hem kendi, hem ortak çocuk hem de diğer ebeveynin yararına, iyiliğine ve menfaatine düşünmek ve karar almak durumunda kalmaktadırlar. Boşanma sonucunda “evlilik” sona erecektir ama “ebeveynlik” diğer bir ifade ile etkileşimler ve ilişkiler ortak çocuk üzerinden devam edecektir. Dolayısıyla “ebeveyn kimliği ve rolü” üzerinden bitmeyen ilişkide ve etkileşimlerde, anlaşmazlıkların dönüştürülmesi esastır.

Dolayısıyla çiftlerin birbirlerinden boşanmalarına ve ayrılmalarına karşın, ortak çocukları üzerinden aile kurumunun dönüşerek devam ettiği bu süreçte; hem ebeveynlerin hem de ortak çocukların yararına doğru kararlar verilmesi gerekmektedir. Verilen kararlar hem ebeveynleri hem de ortak çocuğu doğrudan etkileyecektir. Böyle riskli kararların verildiği bağlamlarda, konunun “hukuki” olduğu kadar “psikolojik” olması nedeniyle hem “arabulucu avukatlar” hem de “aile danışmanlarının” kolaylaştırıcılığında ve liderliğinde müzakere edilerek karar verilmesi gerekir. Rekabetçi ve çekişmeli bağlamda, verilecek kararlar belki kişisel çıkarlara ve gereksinimlere kısa süreli olarak yanıt verecektir. Ancak uzun vadede, ortak çocuklar üzerinden “ebeveynlik” yıllarca devam edeceği için olumsuz, yıkıcı ve rekabetçi kararlar ve davranışlar hem ortak çocukların hem de ebeveynlerin yaşam kalitelerini, psikolojik sağlıklarını, iyi oluşlarını ve uyumlarını olumsuz yönde etkileyecektir.

Şekil 2. Boşanma sürecinde karar verirken öncelikler

Olumsuz düşünce, duygu ve davranışların gölgesinde boşanmak isteyen bireylerin, karar alma süreci sıklıkla kendi istek, çıkar ve gereksinimleri üzerine odaklı ve ben merkezlidir. Kişisel talepler, istekler, çıkarlar ve gereksinimler odaklı düşünme, hissetme ve davranma süreci, boşanan çiftlerin ben merkezli hareket etmelerine yol açacaktır. Olumsuz duygular, göreceli ve rasyonel düşünmeye gölge edecektir. Boşanma süreci, diğer eş ile mümkün olduğu kadar seyrek temas, etkileşim ve birliktelik gerçekleştirecek şekilde ilerletilecektir. Bu süreçte mümkünse hiçbir zaman diğer eşi görmemek ve hayatından topyekûn uzaklaştırmak ilk akla gelen seçenek olabilir. Bazen ortak çocuğun velayetini alan eş, hızlıca şehir değiştirerek olası etkileşimleri hem en aza indirmek hem de güçleştirmek için hareket edecektir. Bu anlamda boşanma sonrası arzulanan yeni hayatı inşa ederken, geçmişten hiçbir şey taşınmak istenmeyecektir.

Ancak, “ortak çocuğun” olduğu boşanmalarda, çocuğun, hem annesi hem de babası ile eş zamanlı sık ve nitelikli olumlu teması, etkileşimi ve işbirliği olmadan “çocuğun sağlıklı büyümesi” mümkün değildir. Çocuk, ancak hem anne hem de baba ile sık ve nitelikli olumlu temas ederek, ilişki kurarak, etkileşime geçerek sağlıklı ve güvenli bağ kurarak büyüyebilir. Bu olumlu temas, etkileşim ve ilişki kurma süreci sadece çocukların iyi oluşuna değil, aynı zamanda ebeveynlerin de iyi oluşuna olumlu katkı verir. Çocuk sağlıklı büyüyebilmek için hem annesi hem babası hem de ebeveynlerinin kök aile üyeleriyle temas ederek, etkileşime girerek ve ilişki kurarak kültürleşmek ve büyümek durumundadırlar. Çocuklar hem anne ve babasının kültürlerinin hem de bu kültürlerin ortak karışımından oluşan melez bir kültürün parçasıdır. Dolayısıyla ebeveynlerinin kültürü ile temas edebilmek için aile üyelerinin her biri, çocukla kaliteli zaman geçirmek ve bakım vermek durumundadır. Bu kaliteli bakım verme ve temas kurma, etkileşime girme ve ilişki inşa etme süreci, ancak çocukların her bir ebeveyni ile geceleri de bir arada olması ile gerçekleşebilir. Çocuklar ebeveynleri ve onların birincil akrabaları ile gerçekleştirecekleri ortak faaliyetler üzerinden bir “bağ” kurarak ve yapıcı “ilişkiler” inşa ederek kültürleşirler. Dolayısıyla çocuğun tek bir ebeveyni ile büyümesi, hem velayeti alan ebeveyne tüm iş yükünün ve sorumlulukların yıkılması hem de diğer ebeveynin süreçte çok seyrek yer alması nedeni ile sağlıklı bir kültürleşme ve bağ kurma gerçekleşemez.

Boşanma oranların hızla arttığı günümüzde, boşanma sonrası “ortak çocukların” sağlıklı büyüyebilmesi için yeni ilişki örüntülerinin inşa edilmesine gereksinim bulunmaktadır. Yüzyıllık yaklaşımlarla modern çağın insanı ve ilişki biçimi artık sürdürülemez noktaya gelmiştir. İnsanların evliliği, zorla ya da yasalar ile güçleştirilerek sürdürülemez. Evlilikler, kusur temelli boşanmalara dayalı, zorlayıcı ve güçleştirici yaklaşımların neden olduğu, yıkıcı ve saldırgan etkileşimlerin ve anlaşmazlıkların gölgesinde ne sürdürülebilir ne de bu evlilikler ile sağlıklı çocuklar yetiştirilebilir.

Bu nedenle “kadın-erkek” ilişkisi ile “ebeveyn-çocuk” ilişkisi birbirinden ayrılmalıdır. Evliliklerin doğası iki sütun üzerinden müzakere edilmelidir. Evliliklerde yetişkin “kadın-erkek” ilişkisinin sonlandırılması kolaylaştırılmalıdır. Bu karar bireylerin kendi kişisel hayatlarına ilişkin iradi kararlarıdır. Ancak “ebeveyn-çocuk” ilişkisine yönelik kararlar ise detaylandırılarak, yükümlülükler arttırılarak ebeveynlikten vazgeçme ya da savsaklama kesinikle zorlaştırılmalıdır. Ebeveynliklerin nasıl yapılacağına yönelik yükümlülükler belirlenerek, ebeveynliğin doğası, dinamiği ve sorumlulukları belirlenerek ebeveynlikten kaçış zorlaştırılmalıdır.  Ebeveynlik sadece boşanan çiftlerin iradesine bırakılacak bir karar değildir, “devlet erkini” de ilgilendiren bir karardır. Bir çocuk ancak eşzamanlı olarak anne ve baba sevgisi ve bakımı ile sağlıklı büyüyebilir.

 Kişiler kendi iradeleri ile eş ilişkisini diğer bir ifade ile “kadın-erkek” ilişkisini sonlandırabilirler, ancak ortak çocukları üzerinden “ebeveyn-çocuk” ilişkisini sonlandıramazlar. Ortak çocukların sağlıklı büyüyebilmesi için hem her iki ebeveyni hem de onların kök aile üyeleri ile sıcak, yakın ve sürekli olarak temas kurmak, etkileşime girmek, ilişkiye geçmek zorundadır. Diğer bir ifade ile anneanne, babaanne, dede, amca, dayı, hala, teyze, kuzen ve enişte vb. gibi akrabalık bağlarının, çocuk tarafından doğrudan deneyimlenmesi, olumlu doğrudan temas kurulması, etkileşime girilmesi ve ilişki geliştirilmesi gerekmektedir. Çocuklar akrabalar ile kurdukları doğrudan olumlu temas, etkileşim ve ilişki yoluyla, içine doğdukları toplumsal kültür öğeleriyle etkileşime geçerek kültürleşmekte ve büyümektedirler. Bu kültürleşme olmaksızın büyümek zaman için de yetişkin olacak çocukları ve onların gelecekteki ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyecektir. Çocukların ebeveynleri ve onların kök aile üyeleri ile doğrudan sık ve nitelikli ilişkisini ve analı-babalı büyüme sürecini garanti altına alan velayet türü ortak yasal velayet ya da ortak fiziksel velayettir. Bu nedenle de boşanmalarda “ortak yasal velayetin” ve “ortak fiziksel velayetin” yaygınlaştırılması için çaba harcanmasına gereksinim vardır.

Ortak yasal velayet ve ortak fiziksel velayet yaklaşımına ilişkin dönüm noktası, boşanma sonrası “çocukların üstün yararına” ilişkin konular ile ortak çocuğa bakım veren “ebeveynlerin çıkarlarına” olan konular, birbirlerinden ayırt edilmeye başlandığında fark edilmiştir. Boşanma sonrası, “çocuğun çıkarları” ile “ebeveynleri çıkarları” arasındaki karşılaştırma, dikkatlerin bu konuya odaklanmasına neden olmuştur. Bu süreçte, hem kısa süreli olarak çocukların bilişsel ve sosyal-duygusal sağlığı, fiziksel sağlığı, ekonomik ve ev koşulları, eğitimsel ve ilişkisel fırsatları ile uzun süreli bakıldığında, yaşam boyu gelişim, yetişkin yaşamındaki gelişimler gibi konular öne çıkmaktadır  (Bernardi ve Mortelmans, 2021).

Ebeveyn merkezli boşanmalarda, boşanma süreci ebeveynlerin istekleri, çıkarları ve gereksinimleri merkeze alındığında, velayetin tek ebeveyne verilmesi rasyonel gelebilmektedir. Ebeveynler boşanma sonrası diğer ebeveyn ile en az etkileşime ve ilişkiye geçerek yeni yaşamlarını organize edebilirler. Ancak odağa, çocuğun üstün yararı, psikolojik sağlığı, iyi oluşu, uyumu ve akademik başarısı konulduğunda, velayetin şekli değişebilmektedir. Tek bir ebeveyn ile büyüme ve her iki ebeveyn ile doğrudan sık ve nitelikli olarak temas ederek, etkileşime girerek, haftanın belirli günleri birlikte geceli kalarak büyüme süreci, çocukların psikolojik sağlığını, iyi oluşunu ve uyumunu farklı düzeylerde etkileyecektir.

Çocukların hem anne hem de baba ile doğrudan sık ve nitelikli temas etmesi, sadece çocuklar için değil aynı zamanda ebeveynlerin psikolojik sağlığı ve iyi oluşu için de gereklidir. Bir çocuğun büyüme sürecinde tüm yükünü tek bir ebeveyne yıkarak hem ebeveynin hem de çocuğun yaşamını olumsuz etkilemek yerine, her iki ebeveyni de çocuğun yaşamına ortak edildiği, “ortak ebeveynlik” yaklaşımının benimsenmesi daha doğru bir seçenek gibi durmaktadır.

Eş, diğer bir ifade ile “karı koca (kadın-erkek)” ilişkisi ile “ebeveyn” ilişkisi birbirinden ayırt edilmelidir. Boşanma süreci, “arabuluculuk” masasında, “anlaşmalı boşanma” olarak sürdürülmelidir. Boşanma süreci bir arabulucu avukat ve aile danışmanının kolaylaştırıcılığında, arabuluculuk masasında gerçekleştirilmelidir. Aile içinde yaşanan tüm anlaşmazlık konuları yüz yüze müzakere edilerek hem “ebeveynlerin” yararına hem de “ortak çocuğun” yararına müzakere edilerek ortak kararlar alınmalıdır. Bu süreçte en kritik konu “ortak velayet” ve “ortak ebeveynlik” sürecinin birlikte değerlendirilmesidir. Ortak çocuklar her iki ebeveyni ile doğrudan sık ve nitelikli olarak temas ederek, etkileşime girerek, kaliteli ve geceli kalmalı birliktelik geçirecek şekilde, arabuluculuk masasında hukuki “anlaşmalı boşanma protokolü” düzenlenerek, boşanma gerçekleştirilmelidir. Böylece bir “ebeveynlik planı” üzerinden, hem “ortak ebeveynlik” hem de “ortak velayet” garanti altına alınarak, çocuğun üstün yararına odaklı bir süreç yapılandırılmalıdır.   

Evliliklerin dağılması, boşanma ya da ayrılık sonrası, müşterek çocukların, her bir ebeveyni ile birlikte “eşit” ya da “yaklaşık eşit” olarak yaşadığı bir “ebeveyn-çocuk bakım düzenlemesi” olan “ortak fiziksel velayet” yaklaşımı birçok batı ülkesinde giderek yaygınlaşmaktadır. Ortak fiziksel velayet bazı batı ülkelerinde %5 ya da daha az iken,  bazı ülkelerde %10-20 oranına ulaştığı saptanmıştır. Örnek verilecek olunursa, İsveç %20.9, Belçika %13.5, İzlanda %11.7, Danimarka %9.5, Kanada %9.5, Norveç %8.8, Hollanda %7.5, Fransa %7.2, Birleşik Krallık %6.6, İspanya %5.4,  Finlandiya %5.2, İsrail %5, Amerika Birleşik Devletleri %4.9, Yunanistan %3.6, Almanya %3.6, İsviçre %3.5, İtalya %2.8 oranında boşanma, ortak fiziksel velayet anlaşmasına sahiptir (Steinbach, Augustijn ve Corkadi, 2020). Tüm bu yüzdelik oranlar, Batı ülkelerinde evliliklerin sonlanmasına karşın “ebeveynlik” süreci, ortak fiziksel velayet ve ortak yasal velayet üzerinden sürdürülmeye çalışılmaktadır. Benzer biçimde Türkiye’de de boşanmalarda “ortak yasal velayet ve ortak fiziksel velayetin” “kural”, “tek başına velayetin” ise “istisna” olması ve meşru bir gerekçe göstermeksizin, çocukların tek bir ebeveyn ile büyümesi güçleştirilmelidir. Boşanmalar, arabuluculuk masasında “ebeveynlik planları” oluşturularak, “ortak fiziksel velayet” ve “ortak ebeveynlik” bağlamında, “ortak çocukların” büyümeleri ve yetişmeleri garanti altına alına alınacak şekilde gerçekleştirilmelidir.

Kaynakça

Amato, P. R. (2010). Research on divorce: Continuing trends and new developments. Journal of Marriage and the Family, 72(3), 650-666.

Augustijn, L. (2022). Children’s experiences of stress in joint physical custody. Child & Youth Care Forum, 51(5), 867-884. https://doi.org/10.1007/s10566-021-09659-5

Bastaits, K., & Pasteels, I. (2019). Is joint physical custody in the best interests of the child? Parent–child relationships and custodial arrangements. Journal of Social and Personal Relationships, 36(11-12), 3752-3772. DOI: 10.1177/0265407519838071

Bastaits, K., Ponnet, K., & Mortelmans, D. (2012). Parenting of divorced fathers and the association with children’s self-esteem. Journal of Youth and Adolescence, 41, 1643–1656. DOI 10.1007/s10964-012-9783-6

Bastaits, K., ve Mortelmans, D. (2016). Parenting as mediator between post-divorce family structure and children’s well-being. Journal of Child and Family Studies, 25(7), 2178–2188. https://doi.org/10.1007/s10826-016-0395-8.

Baude, A., Drapeau, S., Lachance, V., & Ivers, H. (2019). Adjustment of children in joint custody and associated variables: A systematic review. Journal of child custody, 16(4), 313-338. DOI: 10.1080/15379418.2019.1691106

Baude, A., Pearson, J., & Drapeau, S. (2016). Child adjustment in joint physical custody versus sole custody: A meta-analytic review. Journal of Divorce and Remarriage, 57(5), 338–360.  http://dx.doi.org/10.1080/10502556.2016.1185203

Bauserman, R. (2002). Child adjustment in joint-custody versus sole-custody arrangements: A meta-analytic review. Journal of Family Psychology, 16(1), 91–102. doi:10.1037/0893-3200.16.1.91

Bauserman, R. (2012). A meta-analysis of parental satisfaction, adjustment, and conflict in joint custody and sole custody following divorce. Journal of Divorce & Remarriage, 53(6), 464–488.https://doi.org/10.1080/10502556.2012.682901.

Bergström, M., Fransson, E., Hjern, A., Köhler, L., & Wallby, T. (2014). Mental health in Swedish children living in joint physical custody and their parents’ life satisfaction: A cross-sectional study. Scandinavian Journal of Psychology, 55(5), 433–439. https://doi.org/10.1111/sjop.12148.

Bergström, M., Modin, B., Fransson, E., Rajmil, L., Berlin, M., Gustafsson, P. A., & Hjern, A. (2013). Living in two homes-a Swedish national survey of wellbeing in 12 and 15 year olds with joint physical custody. BMC public health, 13, 868–876. http://www.biomedcentral.com/1471-2458/13/868

Bernardi, L. ve Mortelmans, D. (2021). Introduction: Advances in Research on Shared Physical Custody by Interdisciplinary Approaches. L. Bernardi ve D. Mortelmans (Ed). Shared Physical Custody: Interdisciplinary Insights in Child Custody Arrangements (s. 1-18) içinde. Springer.

Bjarnason, T., & Arnarsson, Á. (2011). Joint physical custody and communication with parents in 37 western societies. Journal of Comparative Family Studies, 42, 871–890. Retrieved from http://www.jstor.org/stable/41604494

Cancian, M., & Meyer, D. R. (1998). Who gets custody? Demography, 35, 147–157.

Cancian, M., Meyer, D. R., Brown, P. R., & Cook, S. T. (2014). Who gets custody now? Dramatic changes in children’s living arrangements after divorce. Demography, 51(4), 1381-1396. DOI 10.1007/s13524-014-0307-8

Carlsund, Å., Eriksson, U., Löfstedt, P., & Sellström, E. (2012). Risk behaviour in Swedish adolescents: Is shared physical custody after divorce a risk or a protective factor? European Journal of Public Health, 23(1), 3–8. https://doi.org/10.1093/eurpub/cks011.

Çelebi, Ö. (2020). Cinsiyet Eşitliği ve Çocuğun Üstün Yararının Kesişim Noktası Olarak Boşanmada Velayetin Düzenlenmesi. İstanbul Hukuk Mecmuası, 79(1), 27-77. https://doi.org/10.26650/mecmua.2021.79.1.0002

Donnelly, D. ve D. Finkelhor (1993. Who Has Joint Custody? Class Differences in the Determination of Custody Arrangements. Family Relations, 42, 57-60.

Emery, R. E. (2021). Psychological Perspectives on Joint Physical Custody. L. Bernardi ve D. Mortelmans (Ed). Shared Physical Custody: Interdisciplinary Insights in Child Custody Arrangements (s. 37-50) içinde. Springer.

Frisco, M. L., Muller, C., & Frank, K. (2007). Parents’ union dissolution and adolescents’ school performance: Comparing methodological approaches. Journal of Marriage and Family, 69, 721 – 741.

Gilmore, S. (2006). Contact/shared residence and child well-being: research evidence and its implications for legal decision-making. International journal of law, policy and the family, 20, 344–365. doi:10.1093/lawfam/ebl016

Härkönen, J., Bernardi, F., & Boertien, D. (2017). Family dynamics and child outcomes: An overview of research and open questions. European Journal of Population, 33(2), 163–184. https://doi.org/10.1007/s10680-017-9424-6

Harris-Short, S. (2010) Resisting the march towards 50/50 shared residence: rights, welfare and equality in post-separation families. Journal of Social Welfare and Family Law, 32(3), 257-274, DOI: 10.1080/09649069.2010.520519

King, V., & Sobolewski, J. M. (2006). Nonresident fathers’ contributions to adolescent well-being. Journal of Marriage and Family, 68, 537–557.

Kitterød, R. H., & Wiik, K. A. (2017). Shared residence among parents living apart in Norway. Family Court Review, 55(4), 556–571. https://doi.org/10.1111/fcre.12304.

Markham, M. S., Hartenstein, J. L., Mitchell, Y. T., & Aljayyousi-Khalil, G. (2017). Communication among parents who share physical custody after divorce or separation. Journal of Family Issues, 38(10), 1414-1442. DOI: 10.1177/0192513X15616848

Nielsen, L. (2018). Joint versus sole physical custody: Outcomes for children independent of family income or parental conflict. Journal of Child Custody, 15(1), 35–54. https://doi.org/10.1080/15379418.2017.1422414.

Poortman, A. R., & van Gaalen, R. (2017). Shared residence after separation: A review and new findings from the Netherlands. Family Court Review, 55(4), 531–544. https://doi.org/10.1111/fcre.12302.

Smyth, B. M. (2017). Special issue on shared-time parenting after separation. Family Court Review, 55(4), 494–499. https://doi.org/10.1111/fcre.12299.

Smyth, B., Caruana, C., & Ferro, A. (2003). Shared parenting. The views of separated parents with 50:50 care arrangements. Family Matters, 65, 48–55.

Steinbach, A., & Augustijn, L. (2022). Children’s well-being in sole and joint physical custody families. Journal of Family Psychology, 36(2), 301-311. https://doi.org/10.1037/fam0000875

Steinbach, A., Augustijn, L., & Corkadi, G. (2020). Joint physical custody and adolescents’ life satisfaction in 37 North American and European countries. Family Process, 60(1), 145-158. https://doi.org/10. 1111/famp.12536.

Sun, Y., & Li, Y. (2002). Children’s well-being during parent’s marital disruption process: A pooled time-series analysis. Journal of Marriage and Family, 64, 742 – 762.

Thomson, E. ve Turunen, J. (2021). Alternating homes–A new family form–The family sociology perspective. Shared Physical Custody: Interdisciplinary Insights in Child Custody Arrangement (pp. 21-35) içinde. Springer.

Thomson, E., Hanson, T. L., & McLanahan, S. S. (1994). Family structure and child well-being: Economic resources vs. parental behaviors. Social Forces, 73, 221–242.

Turunen, J. (2017). Shared physical custody and children’s experience of stress. Journal of Divorce & Remarriage, 58(5), 371–392. https://doi.org/10.1080/10502556.2017.1325648

TÜİK (2022 Şubat 25). Evlenme ve Boşanma İstatistikleri-2021 [Haber bülteni].  Erişim adresi: https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Evlenme-ve-Bosanma-Istatistikleri-2021-45568.

Türk Medeni Kanunu. https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf

Vanassche, S., Sodermans, A. K., Matthijs, K., & Swicegood, G. (2013). Commuting between two parental households: The association between joint physical custody and adolescent wellbeing following divorce. Journal of Family Studies, 19(2), 139–158. doi:10.5172/jfs.2013.19.2.139

İletişim: Abbas TÜRNÜKLÜ;Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı, Tınaztepe Yerleşkesi, Buca, İzmir. E-posta: abbas.turnuklu@deu.edu.tr / https://abbasturnuklu.com