4. Evlilikten, Boşanmaya Geçiş mi? Nasıl? Müşterek Çocuğunuza İlişkin “Ortak Ebeveynliği” Garanti Etmeden Boşanma Sürecini Tamamlamayınız

Evlilikten, Boşanmaya Geçiş mi? Nasıl? Müşterek Çocuğunuza İlişkin “Ortak Ebeveynliği” Garanti Etmeden Boşanma Sürecini Tamamlamayınız

Prof. Dr. Abbas Türnüklü

Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı, Buca, İzmir

Evlilikten, boşanmaya “geçiş” bir süreçtir. Bu süreçte yürümek ve yol almak, kentlerde, halkın yürümesi için yapılan “düzenlenmiş, düz, pürüzsüz parkurlardaki” yürüyüşe benzemez; çünkü bu parkurlar, kişilerin kaymalarını ve düşmelerini önlemek için sağlık kriterlerine uygun olarak yapılmıştır. Bu durumun aksine boşanma süreci dağlık, ormanlık, kayalık ve hedefe nasıl gidileceğinin tamda belli olmadığı parkurlardaki yürüyüşe benzer. Bu yürüyüşte bazen ayağınız kayar, bazen düşersiniz, bazen yuvarlanırsınız, bazen suya batarsınız, bazen dik yokuş çıkarsınız, bazen kayaya tırmanırsınız bazen de yokuş inersiniz. Parkur ister çıkışlı, ister inişli olsun, özen ve dikkat gerektirir. Ayrıca doğa yürüyüşü elinize bir “asa” almadan yapabileceğiniz bir yürüyüş değildir. Asa, yokuşları tırmanırken de inerken de en büyük destekçinizdir. Asanıza dayanarak ondan destek ve güç alarak yürüyüşünüzü kolaylaştırırsınız ve hedefinize ulaşırsınız.

Çocuk sahibi çiftlerin boşanma ve ayrılık süreci, doğası ve dinamiği gereği “hukuki” ve “psikolojik” bir süreçtir. Bu nedenle boşanma süreci hem “aile danışmanı” hem de “arabulucu avukat” desteği ve rehberliği ile doğru yönetilebilecek bir yolculuktur ya da yürüyüştür. Evlilikten boşanmaya geçiş, psikolojik ve hukuki yönü olan bir yolculuktur. Bu yolculuğa çıkarken düşmek, yuvarlanmak, bir tarafınızı incitmek ya da kırmak istemiyorsanız hem “aile danışmanından” hem de “arabulucu avukattan” destek ve rehberlik hizmeti alarak yürümeyi denemelisiniz.

Yıllarca süren evlilikten boşanma ve ayrılığa “geçiş” ve “dönüşüm” sürecinde; şekil 1’de görüldüğü gibi hem “kendinizin” hem “müşterek çocuğunuzun”, hem de “çocuğunuzun diğer ebeveyninin” taleplerine, isteklerine, çıkarlarına, gereksinimlerine, iyiliğine ve yararına bir “çözüm” bulmak zorundasınız. Diğer ebeveynin isteklerini, çıkarlarını ve gereksinimlerini yok sayarak boşanmak ya da ayrılmak güçtür. Evlenirken mutluluk, neşe, güven, beklenti, ilgi, arzu, istek, heyecan ve umutla bir araya gelinirken; ayrılmaya karar verdiğinizde sürece, korku, öfke, kızgınlık, intikam, üzüntü, şaşkınlık kırgınlık, tiksinme, utanç vb. olumsuz duygular eşlik eder. Bu nedenle belki evlenirken bir desteğe ve rehberliğe gereksinim duymayabilirsiniz ama boşanırken kesinlikle olumsuz düşünce, duygu ve davranışların doğru yönetimi, dönüştürülmesi ve alternatifleriyle yer değiştirilebilmesi için dışarıdan bir profesyonel desteğe ve rehberliğe gereksinim vardır.

Şekil 1: Annenin, babanın ve çocukların talepleri, çıkarları ve gereksinimleri

Evlilikten Boşanmaya Geçiş: Kimlik ve Rollerde Değişim

Boşanma sürecinde “karı-koca (eş)” kimliği ve yükümlülükleri hukuki olarak sona erer, ama “ebeveynlik” kimliği ve yükümlülükleri devam eder. Evlilikte çocuk var ise eşler hiçbir zaman birbirlerinden tamamen boşanamazlar. Ebeveynler müşterek çocukları olduğu sürece, ilişkilerini ve etkileşimlerini devam ettirmek durumundadır (Emery, 2012). Eşler birbirlerinden boşanabilirler ve yaşamlarına ayrı olarak devam edebilirler; ancak çocuklar ebeveynlerinden boşanamazlar. Çocukların sağlıklı büyüyebilmesi için hem anne hem de baba sevgisine, desteğine ve bakımına eş zamanlı olarak gereksinimleri bulunmaktadır. Bu nedenle boşanma sürecinde öncelikli odak ne “mal bölüşümü” ne de “nafakadır”. Boşanma sürecinde temel odak “çocuk” olmalıdır. Sadece kendinizi düşünerek ya da sadece hem kendinizi hem de çocuğunuzu düşünerek, diğer ebeveyne rağmen boşanma sürecini ve boşanma sonrası süreci yapıcı bir şekilde yönetmeniz ve üçünüzün de yararına bir yolculuk yapmanız güçtür.    

Uzun zamandır birlikte yaşadığınız bir kişi ile ayrılmaya ve evliliğinizi sonlandırmaya karar verdiğinizde evlilikten boşanmaya “geçişi” ve “dönüşümü” gerçekleştirmek güçtür. Bu süreç, hem düşüncelerin hem de duyguların dönüşümünü ve yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir. Bu süreçte hem annenin, hem babanın hem de çocuğun kendilerine ve birbirlerine yönelik algıları, duyguları ve davranışları da dönüşmek durumundadır. Karı koca kimliği ve rolü bitirilmek ama ebeveyn (anne/baba) rolü ve kimliği sürdürülmek durumundadır. Bu bir entelektüel, bilişsel, duygusal ve davranışsal anlamda “niteliksel” dönüşüm ve geçiş sürecidir. Çocuk var ise tam bir boşanma ve ebeveynlerin birbirlerinden kopması söz konusu değildir. Çocuk sahibi çiftler resmi olarak boşanmış olsalar bile müşterek çocuklarla ilgili ortak sorumlulukları gereği ebeveynlerin birbirleriyle olan etkileşimlerinin ve ilişkilerinin tamamıyla kopması söz konusu değildir. Çiftler boşanma sonrası, “karı-koca (eş)” kimlik ve yükümlülüklerine son verip, sadece “ebeveyn kimliği” ve yükümlülükleri ile yaşamak ve müşterek çocuklarını büyütürken, diğer ebeveyn ile değişen kimlikler üzerinden işbirliği yapmak ve etkileşime girmek durumundadır.  

Yıllarca birlikte acı, tatlı günler yaşamış çiftlerin tüm bu olumlu yaşantılar üzerinden, boşanma ve ayrılık aşamasına geldikten sonra yapıcı ve işbirlikli bir geçişi kendi başlarına gerçekleştirmeleri güçtür. Boşanma, belki karı-kocalıkta bir son anlamına gelebilir. Hukuki olarak evliliğinizi bitirebilirsiniz. Ancak boşanma “ebeveynlikte” bir son değildir. Annelikten ve babalıktan vazgeçmek ne mümkündür ne de sağlıklı bir tercihtir. Yetişkinler belki anne ve baba rolünden ve kimliğinden vazgeçmeyi isteyebilirler; ancak çocuklar, anne ya da baba desteğinden, bakımından ve sevgisinden vazgeçemezler. Çocukların sağlıklı büyüyebilmesi için sadece maddi ihtiyaçlarının karşılanmasına değil, ebeveynleri ile doğrudan temas ederek etkileşime girerek onların sevgisini de yaşamaya gereksinimleri vardır. Hem annenin hem de babanın doğrudan sevgisi, teması etkileşimi olmaksızın sosyal ve duygusal gelişimin sağlıklı ilerlemesi güçtür. Bu nedenle boşanma ve ayrılık sürecinin yapıcı ve “anlaşmalı” olarak gerçekleştirilmesinin ve sürdürülmesinin önemi büyüktür. Böylece müşterek çocuklar ebeveynleri boşanmalarına karşın onların sevgisini ve ilgisini eş zamanlı yaşayarak büyüme şansı elde edebileceklerdir. Özellikle çocukların hem anne hem de baba desteği ve sevgisi ile büyüyebilmesi için ebeveynlerinin arasında yapıcı ve barışçıl etkileşimlerin ve yapıcı müzakerelerin olması çok önemlidir. Amato ve James (2010) ebeveynleri boşanmış ve boşanmamış çocukları karşılaştırdıkları araştırmada, ebeveynleri boşanmış çocukların duygusal, davranışsal, sosyal, sağlık ve akademik konularla ilgili ölçümlerde daha düşük puan alma eğiliminde olduklarını saptamışlardır. Bu nedenle, boşanmalar önlenemese dahi boşanma sonrası, şekil 2’de olduğu gibi, ebeveynlerin farklı evlerde yaşarken,ortak çocuklarına, ortak ebeveynlik” yaparak, onları “işbirliği” içinde büyütmelerinin önemi büyüktür.

Şekil 2. Boşanma ve ayrılık süreci

Boşanmak mı? Nasıl?

Son yıllarda yapılan çalışmalar, boşanmanın ve yıkıcı etkileşimlerin hem çocukların hem de yetişkinlerin “iyi oluşlarında” düşme ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Ancak bireyleri, işlevsel olmayan aile ortamından ve olumsuz etkileşimlerden uzaklaştıran boşanmaların ise “iyi oluşta” azalma yerine, iyileşmeye neden olduğunu da göstermektedir. Yoğun, olumsuz ve yıkıcı anlaşmazlıklardan ve etkileşimlerden uzaklaşan bireylerin, boşanma sonrasında zaman içinde daha yapıcı ve olumlu etkileşimlere girebileceği söylenebilir (Amato, 2010). Dolayısıyla boşanmanın iyi ya da kötü olup olmadığını söylemek yerine, boşanma öncesi ve boşanma sonrası sürecin ve etkileşimlerin dinamiğinin aile üyeleri üzerindeki etkilerine odaklanmak gerekmektedir. Her gün deneyimlenen, yıkıcı, olumsuz ve saldırgan aile içi etkileşimlerin ve anlaşmazlıkların gölgesinde gün geçirmek, aile üyeleri açısından kabul edilebilir bir durum değildir. Bu sürecin hem çocuklar hem de aile üyeleri üzerinde olumsuz ve yıkıcı etkileri bulunmaktadır. Boşanma, bu olumsuz ve yıkıcı sürece son vermektedir. Ancak boşanma sonrası aile üyeleri arasındaki etkileşimlerin ve ilişkilerin kalitesi düştüğü takdirde, uzun dönemde hem çocukların hem de aile üyelerinin “iyi oluşlarında”, “psikolojik sağlıklarında” ve “uyumlarında” olumsuz sonuçlar ile karşılaşılabileceği söylenebilir. Bu nedenle boşanma eyleminden çok boşanmanın nasıl gerçekleştirildiği ve boşanma sonrasında etkileşimlerin ve ilişkilerin nasıl sürdürüldüğünün önemi büyüktür. Dolayısıyla Amato (2010) evlilikten boşanmaya yönelik “geçişin ve dönüşümün” çok önemli olduğunu ve bu geçişin kalitesinin ve dinamiğinin “çocukların iyi oluşunu” etkilediğini belirtmektedir. Bu nedenle boşanmayı hem aile üyeleri hem de çocuklar için daha az stresli hale getirmenin yolları aranmalıdır. Özellikle çocuğuyla birlikte yaşayan anneler yalnız ebeveynliğin gerilimi, sıkıntıları ve daha düşük yaşam standardı ile yüzleşmektedirler. Buna karşın babalar ise, müşterek çocukları ile sınırlı temas ve etkileşim nedeniyle “baba-çocuk” ilişkisini sürdürebilme çabası ve zorluklarıyla yüzleşmektedirler. Bu nedenle boşanma sürecinin nasıl yönetildiği ve tarafların müşterek sorunlarını nasıl müzakere ettikleri ve etkileşimlerinin nasıl bir seyir izlediği çok önemlidir.

Batı dünyasında boşanma oranlarının artışına bağlı olarak, “rekabetçi ve çekişmeli” boşanma ve ayrılık yerine “arabuluculuk” masasında, hem “hukuk” hem de “psikoloji” alanında bilgili ve deneyimli bir “aile arabulucusunun” kolaylaştırıcılığında boşanma ve ayrılık sürecinin yüz yüze müzakere ederek yönetimi yaklaşımı, yaygınca ve sıkça kullanılmaktadır. Tishler ve arkadaşları (2003) arabuluculuğun boşanma sürecinde kullanılmasına gereksinim duyulmasının nedenleri olarak çok sayıda çalışmayı özetleyerek şunları saymaktadır:  Ebeveynler arasında boşanma sonrası “ortak ebeveynliğin” geliştirmesi; velayeti almayan ebeveyn ile müşterek çocuk arasındaki ilişkinin geliştirilmesi; ebeveynler arası anlaşmazlıkların azaltılması; ebeveynler arası işbirliğinin geliştirmesi; velayeti alan ve almayan ebeveyn arasında hem ebeveynlik ile ilgili hem de müşterek çocuk ile ilgili konularda iletişimin ve etkileşimin sıklığının ve kalitesinin geliştirilmesi; velayeti almayan ebeveyn ile müşterek çocuk arasındaki temasın ve etkileşimin sıklığının ve kalitesinin arttırılması sayılabilir. Buna karşın “arabuluculuk” yoluyla gerçekleştirilmeyen “çekişmeli boşanma” süreçlerinde ise daha fazla eski eşlere karşı öfke duyma, çatışma yaşama ve düşük ebeveyn işbirliği saptanmıştır (Tishler, Landry-Meyer ve Bartholomae, 2003). Benzer şekilde Emery, Sbarra ve Grover (2005) boşanma sürecinde “arabuluculuğun” kullanılmasının esas nedeninin boşanmanın özellikle çocuklar ve boşanma sonrası aile ilişkileri ve etkileşimleri üzerindeki yıkıcı ve zarar verici etkilerine ilişkin artan endişeler olduğunu belirtmektedir. Bu nedenle boşanma süreci “arabuluculuk” yoluyla yönetilmelidir; çünkü arabulucunun liderliği ve kolaylaştırıcılığında boşanma gerçekleştirildiği takdirde, “ebeveynler” kendi ortak sorunlarına ve anlaşmazlıklarına, her iki tarafın da yararına, uygun ve iradi çözümler bulacaklardır. Bu iradi çözümler, taraflar arasında boşanma sonrası iletişimin ve etkileşimin sıklığını ve kalitesini arttıracaktır. Dolayısıyla tarafların ortak amaçları ve hedefleri (müşterek çocuğun üstün yararı) için birlikte çalışmaları ve müşterek çocukların iyi oluşuna katkı vermeleri mümkün olacaktır (Malgora, Ranieri ve Tamanza (2014).

Şekil 3. Aile arabuluculuğu

Emery ve arkadaşlarının (2005) arabuluculuk yoluyla ve çekişmeli olarak gerçekleştirilen boşanmaları on iki yıl boyunca izledikleri boylamsal çalışmanın sonucunda şunları bulmuşlardır:

  • Mahkemeye gitmesi muhtemel yüksek oranda boşanma davası arabuluculuk yoluyla çözümlenmiştir.  
  • Boşanmalarda arabuluculuğun kullanılması taraflar arasında uzlaşmayı ve anlaşmayı hızlandırmakta, paradan ve masraftan tasarruf edilmesini sağlamakta ve boşanma sonrası tarafların anlaşma protokolüne uyumlarını arttırmaktadır.
  • Tarafların memnuniyeti ve doyumları artmaktadır.
  • En önemlisi, anlaşmazlığın çözümünden on iki yıl sonra bile hem boşanmış ebeveynler arasında hem de velayeti almamış ebeveynler ve çocukları arasındaki ilişkiler de dikkate değer şekilde iyileşmeye yol açılmıştır. 

Boşanmalarda arabuluculuğun en önemli bileşenleri olarak şunlar ifade edilebilir (Emery, Sbarra ve Grover, 2005):

  • Boşanma sonrası, uzun krizlerin ve anlaşmazlıkların yaşanması yerine, uzun süre “ortak ebeveynlik” yapabilmek için ebeveynler arası işbirliğinin teşvik edilmesi,
  • Boşanma sürecinde tarafların yaşadıkları ve deneyimledikleri örtük ve alta yatan duygusal konuların ele alınması ve konuşulması,
  • Boşanma sonrası ebeveynler arasında “iş arkadaşı” formunda bir ilişki kurmalarına yardımcı olunması,
  • Aile üyeleri arasında, rekabetçi, yıkıcı ve de ayrıştırıcı müzakerelerden ve tartışmalardan kaçınılması.

Arabuluculuk masasında gerçekleştirilen “anlaşmalı boşanmalar” ile mahkemelerde gerçekleştirilen “çekişmeli boşanmalar” karşılaştırıldığında, arabuluculuğun en önemli kazanımı, boşanma sonrası “ebeveynler arasındaki işbirliği”dir. Arabuluculuk yoluyla boşanan çiftler birer pasifist olmamaktadırlar; ancak bilinçli ve farkında olarak uzlaşmayı ve işbirliğini seçmektedirler. Çünkü boşanırken yaşadıkları krizin ortasında “işbirliği” yapmak imkânsız gibi görünse de ebeveynler, uzun vadede “müşterek çocuklarının” üstün yararı ve iyi oluşu için işbirliği ihtiyacını ve önemini görme şansı elde etmektedirler. Arabuluculuk sürecinde ebeveynler müşterek çocuklarının üstün yararı için bir arabulucunun kolaylaştırıcılığında, konuya uzun vadeli bakma şansı elde etmektedirler. Ebeveynler birer eş olarak birbirlerinden boşanmakta ancak çocuklarından boşanmamaktadırlar. Ebeveyn kimlikleri ve rolleri onları asla bırakmayacaktır (Emery, Sbarra ve Grover, 2005). Burada esas konu müşterek çocukların üstün yararı ve iyi oluşu için ebeveynler arası işbirliğinin ve yapıcı etkileşimlerinin boşanma sonrasında da sürdürülüp sürdürülemeyeceğidir.

Neden Arabuluculuk?

Boşanmaların arabuluculuk yoluyla gerçekleştirilmesinin en önemli nedeni; arabuluculuk sürecinde ebeveynlere hem kendi hem de müşterek çocuklarının algıları, duyguları, davranışları ve bunların nedenleri konusunda farkındalık kazandırılması ve eğitim alma şansı elde etmeleridir. Arabuluculuk sürecinde verilen destek ile ebeveynlerin öfkelerinin ardında yatan duyguları anlamaya başlamaları mümkündür. İlaveten, gereksinim duyarlar ise bir terapistten yardım ve destek almaları da mümkündür. İlaveten çocukların üstün yararını dikkate alarak gerçekleştirilen bir arabuluculukta aileye özgü bir “ebeveynlik planı” oluşturabilmek için ebeveynlerin olumsuz ve yoğun duygularını mümkün olan en iyi şekilde kontrol etmelerine, yönetmelerine ve dönüştürmelerine destek olunmaktadır (Emery, Sbarra ve Grover, 2005). Dolayısıyla her aileye özgü, eşlerin, bir “aile arabulucusunun” kolaylaştırıcılığında ve rehberliğinde, ortak sorunlarını ve “ebeveynlik” konularını yüz yüze müzakere ederek hazırlayacakları bir “ebeveynlik planının” anlaşmalı boşanma protokolünde “kişisel ilişki düzenlemesi” başlığı altında yer alması sağlanmalıdır.  Böylece ebeveynlerin boşanma sonrası birbirleriyle rekabet etmek ve çekişmek yerine işbirliği içinde “ortak ebeveynlik” yaparak müşterek çocuklarını büyütmeleri hukuki olarak garanti altına alınmış olunacaktır.

Arabuluculuk masasında gerçekleştirilen boşanmalarda; ebeveynlere, boşanma sonrası müşterek çocuklarına, “ortak ebeveynlik” yapabilmeleri için “iş arkadaşlığı” standardı ve sınırları içerisinde bir “ilişki ve etkileşim” kalitesi ve tarzı geliştirmeleri önerilmektedir. Boşanma sonrası müşterek çocuklarına “ortak ebeveynlik” yapabilmelerini sağlamak için ebeveynlere ya “dost” ya da “düşman” olma ikilemine düşmemeleri amacıyla “arkadaşlık” ya da “samimi yakın bir ilişki” yerine “resmi, mesafeli işyeri ilişkisi” kıvamında ölçülü ve seviyeli “bir resmi ilişkiyi” deneyimlemeleri önerilmektedir (Emery, Sbarra ve Grover, 2005).

Boşanma Sonrası Ebeveynlik

Boşanma sonrası ebeveynlik örüntüsü incelenirken üç farklı tür ebeveynlik yaklaşımı tartışılmıştır. Bunlar: ortak ebeveynlik, paralel ebeveynlik (Lau, 2007; Jaffe, Johnston, Crooks ve Bala, 2008) ve çatışan ebeveynliktir (Lau, 2007).  Ebeveynler, boşanma sonrası birbirleriyle olan ilişki kalitelerine bağlı olarak farklı ebeveynlik türlerini tercih etmektedirler. Boşanmanın gerçekleştirilme şekline ve boşanırken ebeveynlerin birbirleriyle olan ilişkilerini yapılandırma şekline dayalı olarak ebeveynlik yaklaşımları da değişim gösterebilmektedir. Ebeveynler uzlaşarak ve anlaşarak arabuluculuk masasında ortak sorunlarını yüz yüze müzakere ederek ve bir “ebeveynlik planı” geliştirip bu plana uygun olarak “ortak çocuklarını” birlikte büyüttüklerinde “ortak ebeveynlik” yaklaşımı öne çıkarken; birbirleriyle teması ve etkileşimi olmayan ebeveynlerin ise “paralel ebeveynlik” tutumları sergileyecekleri söylenebilir. İlaveten ilişkileri kopuk, yıkıcı ve olumsuz duygulardan beslenen ve çatışmalı olan kişiler ise birbirleriyle “çatışan ebeveynlik” tutumu ve yaklaşımını benimseyecektir.  Buradaki en kritik konu, eşlerin nasıl boşandıkları ve boşanma sürecini nasıl yapılandırdıklarıdır. Arabuluculuk masasında, ortak sorunların yüz yüze müzakere edildiği ve uzlaşma sağlanarak yol alındığı, karşılıklı saygı ve nezaket içerisinde sürdürülen bir ayrılıktan “ortak ebeveynlik” doğacaktır. Buna karşın mahkemelerde gerçekleşen çekişmeli ve çatışmalı boşanmalardan ise “paralel” ve “çatışan” ebeveynlik tutumlarının ve davranışlarının doğacağı söylenebilir.

Bu nedenle ebeveynlerin boşanma sonrası, birbirlerinden belirli ölçüde uzaklaşmalarına ve olumsuz duygularının soğumasına yardımcı olmak, ortak anlaşmazlıklarını azaltmak ve “ortak ebeveynlik” kapasitelerini geliştirmek için çalışılmalıdır. Boşanma sonrası ebeveynlerin birbirleriyle sadece gerekli olduğu sürece “ortak çocukları” hakkında iletişim kurmaları önerilmektedir. Bu tür mesafeli, ölçülü, iş arkadaşlığı sınırları içerisinde gerçekleştirilen temas ve etkileşimler, ayrılan ebeveynlerin müşterek çocuklarına “ortak ebeveynlik” yapmalarını hem kolaylaştırmakta hem de bağlam oluşturmaktadır. Bundan farklı olarak eski eşi çok uzun süre görmemek veya onunla konuşmamak ise ebeveynlerin “ortak ebeveynlik” yapabilme yeterliklerini ve kalitelerini düşürmektedir (Emery, Sbarra ve Grover, 2005). Bu süreçten de en çok “çocuklar” zarar görmektedir; çünkü ebeveynlerinin temasından, etkileşiminden, desteğinden ve ilgisinden yararlanamamaktadırlar. Bir ebeveyni ile çok seyrek temas ederek ve etkileşime girerek büyümek, uzun dönemde çocukların hem “psikolojik sağlıklarını” hem de “iyi oluşlarını” olumsuz etkilemektedir. 

Sonuç

Kişilerin evlenmeleri kadar boşanmaları ve ayrılmaları da toplumsal yaşamın doğal ve kaçınılmaz bir parçasıdır. Boşanma ve ayrılık sürecinin yönetimi bilgi ve beceri isteyen özel bir çalışma alanıdır. Bu çalışma alanı hem hukuki hem de psikolojik bir alandır. Boşanma süreci hem eşlerin hem de müşterek çocukların kızgınlık, korku, üzüntü, tiksinme, utanç ve şaşkınlık gibi olumsuz duyguları sıkça ve yaygınca yaşadıkları bir süreçtir. Boşanma süreci bu olumsuz duyguların ve karşılıklı olumsuz düşüncelerin birlikte yaşandığı bir süreçtir. Hem olumsuz duygu hem de olumsuz algı ve düşünceler bir araya geldiğinde, eşlerin birbirlerine karşı yapıcı ve işbirliği içinde davranmaları güçtür. Bu nedenle birbirlerine karşı hissedilen olumsuz duyguların, düşüncelerin ve gösterilen davranışların gölgesinde, kişilerin doğru ve iradi kararlar vererek kendi boşanma süreçlerini yönetebilmeleri güçtür.  

Boşanma sürecinin sık ve yaygın biçimde, olumsuz düşünce, duygu ve davranışları içermesinden dolayı “aile danışmanı” ve “arabulucu avukatın” liderliğinde ve kolaylaştırıcılığında yönetilmesi gereklidir. Boşanma sürecinde şekil 4’de görüldüğü gibi üç temel alanı bulunmaktadır. Bunlar maddi varlıkların bölüşümü, mali konular ile nafaka ve velayet ile ebeveynlik konularıdır.

Şekil 4. Boşanma süreci

Maddi varlıkların bölüşümü ve mali konular ile nafaka konularına öncelik verilen boşanmalarda rekabetin ve çekişmenin olması kaçınılmazdır. Birbirleri ile “rekabet” eden ve “çekişen” eşlerin bozulan ilişkilerinin ve etkileşimlerinin gölgesinde, ortak çocuklarını büyütmeleri ve “ortak ebeveynlik” yapmaları güçtür. Boşanma süreci “arabuluculuk” masasında “anlaşmalı boşanma protokolü” hazırlayarak uzlaşma yoluyla gerçekleştirilmesi gereken bir süreçtir. Arabuluculuk masasında, müşterek çocukların üstün yararını ve ortak ebeveynliği önceleyen ve çocuk odaklı bir boşanma sürecinin yüz yüze müzakere edilerek yapılandırılmasının önemi büyüktür. Evlilikte çocuk var ise, karı-koca (eş) kimliği ve rolü sona ererken ebeveyn kimliği baki kalmaktadır. Bu nedenle; ebeveynlerin iradesi, ilişkisi ve etkileşimleri yapıcı bir biçimde sürecek şekilde boşanma sürecinin tamamlanması gereklidir. Evlilikten boşanmaya geçiş bir “süreçtir” ve bir “yolculuktur”. Bu yolculuğun yavaş yavaş, aile üyelerinin karşılıklı konuşarak, ortak sorunları yüz yüze müzakere ederek ve hem anne ve babanın hem de çocukların yararına sürdürülmesinin önemi büyüktür. Burada amaç, müşterek çocukların üstün yararı ve iyi oluşu için bir “ebeveynlik planı” hazırlayarak hem annenin hem de babanın “ortak ebeveynlik” yaparak çocuklarını büyütmelerinin garanti altına alınmasıdır.  Bu nedenle boşanma sürecinin “arabuluculuk” masasında, “arabulucu avukatın” kolaylaştırıcılığında ve liderliğinde, “aile danışmanlarından” destek alınarak, çocukların üstün yararını, psikolojik sağlığını, iyi oluşunu ve uyumunu önceleyen, bir “ebeveynlik planı” hazırlanarak “ortak ebeveynliğin” garanti altına alınmasından sonra gerçekleştirilmesinin önemi büyüktür. 

Kaynakça

Amato, P. R. (2010). Research on divorce: Continuing trends and new developments. Journal of Marriage and the Family, 72(3), 650-666.

Amato, P. R., & James, S. (2010). Divorce in Europe and the United States: Commonalities and differences across nations. Family Science, 1(1), 2–13.

Emery, R. E. (2012). Renegotiating family relationships: Divorce, child custody, and mediation (2nd edit). London: The Guilford Press.

Emery, R. E., Sbarra, D. A., & Grover, T. (2005). Divorce mediation: Research and reflections. Family Court Review, 43, 22-37.

Jaffe, P. G., Johnston, J. R., Crooks, C. V., & Bala, N. (2008). Custody disputes involving allegations of domestic violence: Toward a differentiated approach to parenting plans. Family Court Review, 46(3), 500–522.

Lau, Y. K. (2007). Patterns of post-divorce parental alliance and children’s self-esteem in Hong Kong. Journal of Divorce & Remarriage, 47(3-4), 155–173.

Molgora, S., Ranieri, S. & Tamanza, G. (2014) Divorce and Coparenting: A Qualitative Study on Family Mediation in Italy. Journal of Divorce & Remarriage, 55(4), 300-314, DOI: 10.1080/10502556.2014.901854

Tishler, C. L., Landry-Meyer, L., & Bartholomae, S. (2003). Mediation and child support: An effective partnership. Journal of Divorce & Remarriage, 38(3/4), 129–145.

İletişim: Abbas TÜRNÜKLÜ;Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı, Tınaztepe Yerleşkesi, Buca, İzmir. E-posta: abbas.turnuklu@deu.edu.tr