Çekişmeli boşanmaların doğal ve kaçınılmaz sonucu: Ebeveyne Yabancılaşma
Abbas TÜRNÜKLÜ
Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı
Son yıllarda boşanma oranları ve velayete verilen çocuk sayıları hızla artmaktadır. TÜİK (2023) istatistiklerine göre, 2022 yılında boşanan çift sayısı 180 bin 954’e ulaşmıştır. Boşanmalar sonucu, velayete verilen çocuk sayısı ise 180 bin 592’ye ulaşmıştır. Boşanmalara ilişkin son 9 yıla ait TÜİK verileri Tablo 1’de yer almaktadır. Tabloda görüldüğü gibi, hem dağılan aile sayısı hem de velayete verilen çocuk sayısı hızla artmaktadır.
Tablo 1. Yıllara göre boşanma oranları ve velayete verilen çocuk sayıları
Tablo 1 de görüldüğü gibi boşanma davaları sonucu, çocukların velayetinin (TÜİK) yaklaşık %75’i anneye verilirken, yaklaşık %25’i babaya verilmiştir. 2022 yılında boşanmaların %32,7’si evliliğin ilk beş yılı içinde, %54’4 ise ilk 10 yılda gerçekleşmektedir. Dolayısıyla boşanma sürecinin en önemli olumsuz ve yıkıcı sonuçlarıyla yüzleşenler özellikle “küçük çocuklar” olmaktadır.
Boşanmalar şiddetli, çekişmeli ve çatışmalı olduğunda, yıllar süren boşanma davaları sadece boşanan çiftleri değil, aynı zamanda “çocukları” da doğrudan yaralamakta ve olumsuz etkilemektedir. Birbirleriyle çekişen ve kusurları üzerinden yıkıcı anlaşmazlık yaşayan çiftler, boşansalar dahi, sadece “karı-kocalıkları” sona ermektedir. Birer “ebeveyn” olarak, müşterek çocukları üzerinden birbirleriyle temasları, etkileşimleri ve ilişkileri devam etmektedir.
Dolayısıyla yıkıcı bir boşanma süreci yaşayan çiftlerin çocukları, hem boşanma sürecinden hem de boşanma sonrası yaşanan süreçten, doğal olarak olumsuz etkilenmektedirler. Son 9 yılın istatistiklerine bakıldığında, velayete verilen çocuk sayılarındaki artış, beraberinde boşanmanın doğasından ve dinamiğinden doğrudan etkilenen “çocukların” sayısındaki artışa da işaret etmektedir.
Tablo 1’de görüldüğü gibi boşanmalar sonucu çocukların velayeti ya anneye ya da babaya verilmektedir. Türkiye koşullarında ya anneye ya da babaya verilen “tek velayet” hakkı kural iken, “ortak velayet” ise istisna durumundadır. Ortak velayet, son yıllarda seyrek de olsa görülürken, yaygınlık düzeyi çok düşüktür. Dolayısıyla boşanma sürecinde ve sonrasında “çocuklar” ebeveynlerinden birisi ile yaşamak durumunda kalmaktadırlar.
Boşanma sürecinde müşterek çocuğun “velayetinin” kimde olacağı önemli bir anlaşmazlık konusu olabilmektedir. Ebeveynler arasındaki rekabet nedeniyle, bir ebeveynin müşterek çocuğu, diğer ebeveyne karşı bilinçli ve programlı bir şekilde yabancılaştırmasının özellikle velayet davalarında sıkça görülen bir durumdur (Torun, 2011a). Boşanan çiftler, ortak çocuğun velayetini alabilmek için sıklıkla rekabete girebilmektedirler. Bu rekabetin de her türlü davada olduğu gibi bir “kazananı ve bir kaybedeni” olacaktır. Çekişmeli dava sürecinin kendisi, dava sırasında ya da sonrasında “işbirliğini” ve “birlikte ebeveynlik” yaparak ortak çocuğun büyütülmesini teşvik etmemektedir. Bu rekabette kazanç “çocuk” olduğu için, boşanma süreci bazen yetişkinlerde en kötüsünü ortaya çıkarabilmektedir. Ebeveynler arasındaki müşterek çocuğun velayeti için mücadele, bir “gerilla savaşına” dönüşebilmektedir. Bir ebeveyn ya da her iki ebeveyn de diğer ebeveynin, müşterek çocuk ile olan olumlu, yapıcı ve işbirlikli ilişkisini bozmak, sabote etmek ya da yok etmek için mücadele edebilmektedir. Müşterek çocuğun, bir ebeveyni ile olan sıcak, yakın ve olumlu ilişkisini bozmak, sabote etmek ya da yok etmek için gösterilen davranışlar “ebeveyne yabancılaşma” davranışları olarak ifade edilmektedir (Varnado, 2011).
Çekişmeli velayet davalarının ve mahkeme süreçlerinin doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak, boşanma sürecinde ve sonrasında “ebeveyne yabancılaşma” bir olgu olarak sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu nedenle ruh sağlığı uzmanları tarafından etkili müdahale programlarıyla yaklaşılması gereken önemli bir konudur. Ebeveyne yabancılaşmaya neden olan ebeveyn davranışlarının ve stratejilerinin doğru bir şekilde tanımlanması önemlidir (Morrison ve Ring, 2021). Böylece, ebeveynlerin, ayrılık ve boşanma krizlerinin ve yıkıcı çatışmalarının yol açtığı olumsuz ve yıkıcı durumlara karşı, müşterek çocuklarını korumaları mümkün olabilecektir. Bu nedenle ebeveynlerin, ayrılık ve boşanmaya ilişkin anlaşmazlık yaşarken, müşterek çocuklarını, diğer ebeveyne karşı yabancılaştırıcı davranışlarının ve yaklaşımlarının, çocuklarının üzerindeki yıkıcı ve zararlı etkilerini tanımaları, anlamaları ve minimize etmelerinin bir gereklilik olduğunu farketmeleri önemlidir (Darnall, 2008).
Yıkıcı ve çekişmeli bir boşanma sürecinde ve sonrasında, çocuklar sıklıkla birlikte yaşadığı ebeveynleri ile ebeveyn-çocuk sınırlarının ötesine geçerek, daha sargın bir şekilde temas ve etkileşim içine girebilmektedirler. Sıklıkla birlikte yaşanılan ebeveyn ile “ebeveyn-çocuk” ilişki sınırlarını aşarak yaşanan sık, nitelikli, samimi, sargın, yoğun, doğrudan temas ve etkileşim, kaçınılmaz olarak evliliğin çözülmesi nedeniyle, diğer ebeveynin, çocuğun dünyasından uzaklaşmasına vesile olabilmektedir. Evliliğin çözülmesine paralel olarak, birbirlerinden uzaklaşan, ayrışan, olumsuz ve yıkıcı düşünce, duygu ve davranışlara sahip eşlerden birisi, “müşterek çocuğu”, diğer ebeveyne karşı doğrudan ve dolaylı etkilemeye dönük çaba içine girebilmektedirler.
Boşanma sürecinde ve/veya sonrasında ebeveynlerden birisinin müşterek çocuğu, diğer ebeveyne karşı olumsuz etkilemeye dönük davranışları “ebeveyne yabancılaştırıcı davranışlar” olarak ifade edilmektedir. Ebeveyne yabancılaştırıcı davranışlar, bir ebeveynin, müşterek çocuğun, diğer ebeveyni ile olan ilişkisini bozma ya da çocuğu, diğer ebeveyninden uzaklaştırma niyeti olan davranışlar olarak ifade edilmektedir (Harman, Biringen, Ratajack, Outland & Kraus, 2016).
Ebeveyne yabancılaşma, şiddetli anlaşmazlık yaşadıkları için çekişmeli olarak boşanan ya da ayrılan ebeveynlerin çocuklarının; bir ebeveyni (tercih edilen ebeveyn) ile güçlü bir ittifak kurarak ve onu tercih ederek; diğer ebeveynini (hedef ebeveyn) ise, meşru bir gerekçe olmaksızın redderek ve ona yabancılaşarak oluşturduğu ilişkiyi işaret eder (Bernet, 2020b; Bernet ve Greenhill, 2022; Bernet, 2020c). Çocuklar için bir ebeveyninin hayatlarından bu şekilde çıkarılması, onlar için büyük bir kayıptır (Bernet ve Greenhill, 2022). Şekil 1’de görüldüğü gibi ebeveyne yabancılaşma sürecinin “3” temel bileşeni bulunmaktadır. Bunlar çocuk; tercih edilen ya da yabancılaştıran ebeveyn; ve reddedilen, yabancılaştırılan, hedef ebeveyndir.
Şekil 1. Ebeveyne yabancılaşma.
Ebeveyne yabancılaşma, ebeveynleri şiddetli anlaşmazlık yaşayarak boşanan ya da ayrılan “çocukların” yaşadığı, bir çeşit iletişimin ve temasın reddedilmesi durumudur. Ebeveynine yabancılaşan çocuk, bu süreçte bir ebeveyni ile güçlü bir ittifak kurarak, “meşru bir gerekçe olmaksızın”, diğer ebeveyni ile olumlu “temas ve ilişki kurmayı” reddetmektedir. Ebeveyne yabancılaşma, “çocuk” tarafından gösterilen eylemleri, davranışları ve tutumları işaret eder. Ebeveyne yabancılaşma, “çocuğun” tercih ettiği ve ittifak oluşturduğu ebeveyninin, yabancılaştırıcı davranışlarıyla ortaya çıkar (Bernet, Baker ve Adkins, 2022).
Bir ebeveyn ile temasın/iletişimin/etkileşimin/ilişkinin reddi, müşterek çocuğun, ebeveynlerinden birisi ile temas etmeyi ya da ilişki kurmayı reddetmesi ya da direnç göstermesi anlamına gelmektedir. Temasın reddi, olası belirgin ve altta yatan nedenleri olan geniş bir kavramdır. Ebeveynlerden birisi ile temasın reddi, ebeveyne “meşru bir neden” olmaksızın yabancılaşma (parental alienation) anlamına gelmektedir. Buna karşın, ebeveyn tacizi, ihmali gibi nedenlerden dolayı “somut gerekçelerle” bir ebeveyne yabancılaşma, uzaklaşma ya da soğuma (estrangement), çocuğun tercihi, ayrılık kaygısı ve diğer aile dinamiklerini içeren daha genel ve farklı bir kavramdır (Bernet, Baker ve Adkins, 2022).
Şiddetli ve çekişmeli bir boşanma ve ayrılık yaşayan çiftlerin çocuğu, bir ebeveyni ile (tercih edilen ebeveyn) güçlü bir ittifak ve koalisyon oluştururken; aynı zamanda diğer ebeveyni ile ilişkisini (yabancılaştırılan/reddedilen/hedef ebeveyn) meşru ve rasyonel bir gerekçe olmaksızın reddedebilir. Ebeveyne yabancılaşma, ebeveynine yabancılaştırılmış bir “çocuğun” gösterdiği semptom ve davranışlarını ifade eder. Ebeveyne yabancılaşma, aynı zamanda, ebeveynine yabancılaştırılmış bir çocuk ile reddedilen ebeveyn arasındaki ilişkiyi de ifade eder. Örneğin bir çocuk, ebeveynleri boşandıktan bir süre sonra, daha önce sağlıklı ve karşılıklı doyurucu bir ilişkisi olmasına ve birlikte olmaktan hoşlanmasına karşın, bir ebeveyni ile zaman geçirmeyi inatla reddedebilir (Bernet, 2020a).
Ebeveyne yabancılaşma, genellikle ebeveynlerden birisi ile teması ve ilişki kurmayı reddeden bir çocuğun sergilediği tutumu, fikirleri ve davranışları işaret etmektedir (Bernet, 2020b). Buna karşın ebeveyne yabancılaşma sendromu (The parental alienation syndrome) ise, boşanma sürecinde özellikle velayet anlaşmazlıkları bağlamında ortaya çıkan bir “çocukluk rahatsızlığıdır”. Bu rahatsızlığın en önemli nedeni, çocuğun, bir ebeveynine karşı meşru bir gerekçesi olmayan, iftira ve suçlama kampanyasıdır. Bu rahatsızlık, bir ebeveynin ortak çocuklarını, diğer ebeveyne karşı telkinlerle programlaması ve beyin yıkama sürecine tabi tutması ile ortaya çıkan bir suçlama ve karalama sürecidir. Bu sürece çocuklar da kendi yaklaşımlarıyla katkı verir. Ebeveyne yabancılaşma sedromu, bir ebeveynin “gerçek istismarı ve ihmalinin” olması durumunda ortaya çıkan, ebeveyne karşı düşmanlıktan ayırt edilmelidir (Gardner, 2002).
Ebeveyne yabancılaşma sendromu (EYS) gösteren “çocuklar”, hedef ebeveyne karşı kendilerini programlayan ve telkinde bulunan bir ebeveyninin hoşuna gittiğini düşünerek, hedef ebeveyne karşı aşağılama ve karalama kampanyasına kendi katkılarını da sunarlar. Çocuğun katkıları, kendisini programlayan ebeveyn tarafından memnuniyetle karşılanır ve pekiştirilir. Bu süreç çocuğun daha fazla katkı yapmasıyla sonuçlanır (Gardner, 2002). Ancak, EYS hem hedef ebeveynin hem de müşterek çocuğun yorucu ve tüketici bir süreç yaşamasına vesile olmaktadır (Torun, 2011b).
EYS teşhisi, “çocukların” gösterdiği semptomlara dayalıdır. Ancak, sorun kesinlikle bir aile sorunudur. Her bir durumda, “programcı olan bir ebeveyn”, “reddedilen, yabancılaştırılmış bir hedef ebeveyn” ve bir ya da daha çok semptom gösteren “çocuk” vardır. EYS teşhisi konan çocuklar, hedef ebeveynle geçmişte yaşadıkları olumlu ve sevgi dolu deneyimlere karşı tamamıyla unutkan hale gelirler (Gardner, 2002).
Ebeveyne Yabancılaşmaya İlişkin “5 Faktör Modeli”
Ebeveyne yabancılaşmanın olup olmadığına anlamaya yönelik olarak “5 faktör modeli” alan yazında öne çıkmaktadır. Ebeveyne yabancılaşmanın anlaşılmasında ve tanılanmasında bu beş faktör modeli önemli bir kriter haline gelmiştir. Beş faktör modeli, müşterek çocuğun, reddedilen ebeveynin ve tercih edilen ebeveynin davranışlarını ve tutumlarını dikkate alır (Baker, Bone ve Ludmer, 2014; Bernet, 2020b; Bernet, 2020c; Bernet ve Greenhill, 2022).
Beş Faktör Modeli, ebeveyne yabancılaşmanın teşhisi sürecinde, çocukların zihinsel durumunun boyutlarının anlaşılması ve tanımlanması için kullanılan bir yaklaşımdır ve aşağıdaki kriterleri içerir (Bernet, 2020c).
- Faktör Bir: Çocuk, aktif olarak bir ebeveyniyle ilişki kurmaktan kaçınır, direnir veya reddeder.
- Faktör İki: Çocuk ile hedef ebeveyni arasında, “önceden” olumlu bir ilişkinin varlığı söz konusu iken, “şu anda”, ebeveynin reddediliyor olması söz konusudur.
- Faktör Üç: Şu anda reddedilen hedef ebeveyn tarafından, çocuğun istismar veya ihmal edilmemiş olması ve ebeveynlikte ciddi bir yetersizliğinin olmaması.
- Faktör Dört: Tercih edilen yabancılaştıran ebeveyn tarafından, hedef ebeveyne karşı çoklu yabancılaştırıcı davranışların kullanılması.
- Faktör Beş: Çocuğun, “ebeveyne yabancılaşmanın” sekiz davranışsal belirtisinin çoğunu veya tamamını sergilemesi.
Yukarıda ifade edilen beş faktör aşağıda daha detaylı olarak açıklanmaktadır.
I. Çocuk, aktif olarak bir ebeveyniyle ilişki kurmaktan kaçınır, direnir ya da reddeder: Birinci faktör, çocuğun, reddedilen ebeveyni ile ilişki kurmayı reddetmesi ya da direnmesini işaret eder. Ebeveyne yabancılaşmanın da temel dayanağı, çocuğun bir ebeveyni ile teması reddetmesidir (Bernet, 2020c). “Çocuk” ile “reddedilen ebeveyn” arasında ilişki kurulmasının ve temasın reddedilmesinin nedeninin “ebeveyne yabancılaşma mı” yoksa aileden ya da çocuktan kaynaklanan bir başka sorundan mı kaynaklandığı belirlenmelidir. Ebeveyn ile temasın reddedilmesine vesile olan diğer nedenler olarak şunlar gösterilebilir (Bernet, 2020c; Bernet ve Greenhill, 2022):
- Çocuk bir ebeveynini, diğerine karşı, normal ve anlaşılabilir bir nedenle tercih edebilir,
- Çocuk her iki ebeveyni de sevmeye çalıştığında sadakat çatışması ortaya çıkabilir,
- Çocuk bir ebeveynine yönelerek ve diğer ebeveyninden sakınarak “sadakat” çatışmasından uzaklaşabilir,
- Ayrılık kaygısı yaşamak gibi endişeli ve depresif olabilir,
- Aşırı inatçı ve muhalif olabilir ve
- Hedef ebeveynin, çocuğa geçmişte yaşattığı kötü muamele nedeniyle, hedef ebeveyne yabancılaşabilir,
- Çocuğun yanlışlıkla diğer ebeveyne karşı programlanması ya da beyninin yıkanması ebeveyne yabancılaşmaya yol açabilir,
- Çocuğun amaçlı olarak diğer ebeveyne karşı, programlanması ya da beyninin yıkanması ebeveyne yabancılaşmaya yol açabilir,
- Paylaşılan sanrısal bozukluk yaşayabilir.
Çocuk ile bir ebeveyni arasındaki temasın ve ilişkinin reddedilmesinin düzeyi, kısmi ya da bütünsel olabilir. Ebeveyni kısmi reddetmek; reddedilen ebeveyni ziyaret konusunda hemfikir olunabilir, ancak iletişim kurmak ile etkileşime geçmekte ya da alaka göstermekte direnç gösterilebilir. Çocuk, reddedilen ebeveynin yanında fiziksel olarak bulunur ancak duygusal olarak orada değildir (Bernet, 2020c).
II. Çocuk ile reddedilen ebeveyni arasında, “önceden” olumlu bir ilişkinin varlığı: İkinci faktör, çocuk ve şimdi reddedilen ebeveyn arasında, geçmişte, keyifli, hoşlanılan, olumlu, sağlıklı, karşılıklı mutabık kalınan bir ilişkinin olmasını işaret eder. Bu faktör, reddedilen, hedef ebeveynin, tüm ebeveynler gibi mükemmel olmasa da, ebeveyne yabancılaşma durumundan önce, çocuğuna ilgili ve sevgi dolu bir ebeveyn olmasını gerektirir. Dolayısıyla tercih edilen, yabancılaştıran ebeveyn ve çocuk, “reddedilen hedef ebeveynin” çocukla hiçbir zaman iyi bir ilişkisinin olmadığını “ortak bir söylem” olarak ifade ederler. Bununla birlikte bu faktörün yaşanıp yaşanmadığını değerlendirecek bir kişinin bulunması genellikle kolaydır. Ailede, reddedilen hedef ebeveyn ve çocuğun geçmişte birlikte tatil yapmaktan keyif aldığını ve birbirlerine sevgi ve şefkat gösterdiklerini kanıtlayan resim ve video kayıtları mutlaka bulunur. Reddedilen hedef ebeveynin, çocuğun hayatında yer aldığını ve bu ebeveyn ile çocuk arasında sağlıklı bir “bağlanmanın ve ilişkinin” olduğuna yönelik bilgi verecek tarafsız üçüncü bir kişinin (öğretmen, çocuk bakıcısı, aile dostları ve terapist) varlığı söz konusudur (Bernet, 2020c; Bernet ve Greenhill, 2022).
III. Reddedilen hedef ebeveyn tarafından, çocuğun istismar veya ihmal edilmemiş olması ve ebeveynlikte ciddi bir yetersizliğinin olmaması: Çocuğun, şu anda reddedilmiş-hedef ebeveynden, korkmasını, nefretini ve reddedilmeyi haklı çıkaracak, taciz edici, ihmal edici ya da kötü davranışlarda bulunup bulunmadığının belirlenmesi önemlidir. Bu faktör, hedef/reddedilen ebeveyni, çocuğun reddetmesini haklı çıkaracak boyutta bir olumsuz davranışı, hedef ebeveynin yapmamasını gerektirir. Ebeveyne yabancılaşma olgusu incelenirken, reddedilen ebeveynin, çocuğun onu reddetmesini mantıksal olarak garanti edecek bir davranış göstermemesi gerekir (Bernet, 2020c; Bernet ve Greenhill, 2022). Çoğu yazar, çocukların boşanma ve ayrılık sonrası, “normal ve beklenebilir meşru gerekçelerle” bir ebeveynine yabancılaşması (estrangement) ile iyi bir gerekçe sunmaksızın bir ebeveynine yabancılaşmasını (alienation) birbirinden ayırmaktadır (Kelly ve Johnston, 2001).
Üçüncü faktöre ilişkin sorgulama ayrıntılı bir değerlendirme gerektirir. Örneğin aile içi şiddet ve çocuğa kötü davranma; akrabalardan ve aile dostlarından alınan bilgiler; doktor, çocuk koruma kurumları, polis/jandarma kayıtlarının gözden geçirilmesi gibi. Çoğu araştırmacı yabancılaşmayı (alienation), çocuğun meşru bir nedenle ebeveynini reddetmesine (estrangement) atıfta bulunmak için kullanıyor; buna karşın yabancılaşma ise, “geçerli iyi bir neden olmaksızın” ebeveynin reddedilmesi ve dışlanması için kullanılmaktadır (Bernet ve Greenhill, 2022).
Halihazırdaki ebeveyne yabancılaşma olgusu ile tutarlı olacak şekilde, geçmişte hedef ebeveyn tarafından çocuğun suiistimal edildiğine ya da kötü davrandığına ilişkin durumlar sözkonusu olabilir. Örneğin, hedef ebeveyn, yıllar önce çocuğa kötü davranmış ve onu suistimal etmiş olabilir, ancak, daha sonra çocukla, eğlenceli, sağlıklı, karşılıklı keyifli ilişkiler yaşanmış olabilir. Sonrasında ise, tercih edilen yabancılaştırıcı ebeveyn, hedef ebeveyn ile yaşanmış bu olumsuz durumları, sürekli çocuğa hatırlatarak, yabancılaştırılan/hedef ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkiyi baltalamak için kullanabilir (Bernet, 2020c).
Genellikle, çocuğu suistimal eden, ihmalkar ve kötü davranan ebeveynler, çocuk tarafından reddedilmez ve nefret edilmez. Çoğu ihmal edilmiş çocuk, kendisine kötü davranan ve ihmal eden ebeveyn ile ilişkiyi sürdürmeyi ister. Buna karşın, “yabancılaştırılmış çocuklar” (ancak hiç ihmal edilmemiş, kötü davranılmamış) ise, hedef ebeveyn ile ilişki kurmayı ve sürdürmeyi güçlü bir şekilde reddederler. Bir çocuk inatla somut bir tacize ve kötü davranmamaya karşın, bir ebeveynini reddediyorsa, o çocuk, ebeveynine yabancılaştırılmıştır (Bernet, 2020c).
IV. Tercih edilen yabancılaştırıcı ebeveyn tarafından, çoklu yabancılaştırıcı davranışların kullanılması: Bir çocuğun yabancılaşmış sayılabilmesi için çocuğun, tercih edilen/yabancılaştıran ebeveyn tarafından, yabancılaştırıcı davranışlara maruz kalması gerekir. Ebeveyne yabancılaşmanın, davranışsal belirtilerine dayanarak, yabancılaştırıcı davranışların basitçe uygulandığını söylemek uygun değildir. Bunun yerine, ebeveyne yabancılaştırıcı davranışların, tercih edilen-yabancılaştırıan ebeveynin davranışlarında ve tutumlarında; yazılı ifadelerinde; sosyal medya paylaşımlarında; ebeveyn görüşmelerinde gözlenmesi gerekir. Dördüncü faktörün altında yatan temel düşünce, bir ebeveynin tutumlarının ve davranışlarının, çocuğun diğer ebeveynine karşı algılarını etkilemesidir (Bernet ve Greenhill, 2022). Ebeveyne yabancılaştırıcı davranışlar olarak aşağıdaki 17 strateji gösterilebilir (Baker ve Chambers, 2011; Bernet, 2020c; Bernet ve Greenhill, 2022):
- Reddedilen ebeveyni kötülemek, hakkında olumsuz yorum yapmak.
- Reddedilen ebeveynle çocuğun temasını ve ilişkisini sınırlandırmak.
- Çocuğun, reddedilen ebeveynle iletişimine müdahale etmek. Çocuktan mesajları saklamak, engellemek, silmek; telefon aramalarını engellemek, silmek; elektronik postaları engellemek ya da silmek.
- Reddedilen ebeveynden bahsedilmesini sınırlandırmak, o ebeveynin fotoğraflarını yok etmek, iletişimi zorlaştırmak.
- Çocuk, reddedilen ebeveyne ilgi gösterdiğinde, çocuğa yönelik beğeniyi, onayı ve sevgiyi geri çekmek.
- Çocuğa, reddedilen ebeveynin, onu sevmediğini söylemek.
- Çocuğun, ebeveynleri arasında seçim yapmasına izin vermek.
- Reddedilen ebeveynin, tehlikeli ve güvenilmez olduğuna ilişkin izlenim yaratmak ya da söylemek.
- Çocuğu, reddedilen, yabancılaşmış ebeveyni, reddetmeye zorlamak.
- Çocuğa yetişkinlere ilişkin konular hakkında güvenmek, sır vermek.
- Çocuktan, reddedilen ebeveynle ilgili “casusluk” yapmasını istemek.
- Çocuktan, reddedilen ebeveynden, “sır saklamasını” istemek.
- Reddedilen ebeveyne, “ilk adıyla” atıfta bulunmak.
- Bir üvey ebeveyne, “anne” ya da “baba” olarak atıfta bulunmak.
- Reddedilen ebeveynden, çocuğun “tıbbi, sosyal veya akademik bilgilerini” saklamak.
- Reddedilen ebeveynle ilişkilendirmeyi ortadan kaldırmak için “çocuğun adını” değiştirmek.
- Reddedilen ebeveynin otoritesini baltalamak.
V. Çocuğun, ebeveyne yabancılaşmanın sekiz davranışsal belirtisinin çoğunu veya tamamını sergilemesi: Ebeveyne yabancılaşmanın göstergesi olarak, Gardner (2002) tarafından öne sürülen “8” davranışsal belirti öne sürülmektedir. Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu (EYS), çocuklukta genellikle orta ve şiddetli düzeylerde birlikte ortaya çıkan bir dizi semptomla tanımlanır. Ebeveyne yabancılaşma sürecinde çocukların gösterdiği bu semptomlar şunlardır (Gardner, 2002, 2004; Darnall, 2008; Bernet, 2020b; Baker, 2020; Bernet ve Greenhill, 2022):
- Çocuğun hedef ebeveyne karşı, iftira ve kötüleme kampanyası gerçekleştirmesi.
- Çocukların hedef ebeveyni reddetmek ve ona karşı koymak için zayıf, saçma ve anlamsız akıl yürütmeler ve gerekçelendirmeler yapmaları.
- Çocukta hedef ebeveyne karşı, çelişkili duygularının eksikliği. Hem tercih edilen ebeveyne hem de reddedilen ebeveyne karşı çelişkili duyguların eksikliği. Çocuğun bir ebeveynin tamamen iyi, diğerinin de tamamen kötü olduğunu düşünmesi.
- Bağımsız düşünür fenomeni. Çocuğun reddettiği ebeveyni ile ilişkisini kesme kararının, yalnızca kendisine ait olduğunu güçlü bir şekilde söylemesi.
- Ebeveyn anlaşmazlıklarında, çocuğun tercih edilen, yabancılaştıran ebeveyne, koşulsuz destek vermesi.
- Çocuğun, reddedilmiş/yabancılaştırılmış ebeveyne karşı gösterdiği acımasız davranışlar ile kaba ve incitici sözler söylemekten ve istismar etmekten dolayı suçluluk duymaması.
- Ödünç alınan senaryoların varlığı. Çocuğun, tercih edilen/yabancılaştıran ebeveynin “ifadelerini” ve “fikirlerini” kullanarak, reddedilen ebeveyne karşı suçlamalarda bulunması.
- Çocuğun yabancılaştırılmış ebeveynin aile büyüklerine, akrabalarına ve arkadaşlarına karşı kin ve nefret duygularını ve düşmanca davranışları yayması ve genişletmesi.
EYS’ndan muzdarip çocuklar, tipik olarak bu semptomların hepsini değilse de çoğunu gösterirler (Gardner, 2002).
Ebeveyne yabancılaşmanın teşhisinde 5 faktör modelinin tanımlanması güvenilir bir yol olarak görülmektedir. “Gerekçesiz” yabancılaşma (alienation) ile “gerekçeli” yabancılaşma (estrangement) arasındaki farkın anlaşılmasında da kullanılabilir. Uygulamacılar ve klinisyenler doğru müdahalelerde bulunmak için ebeveyne yabancılaşmanın tanımlanmasının güvenilir bir yolunun bulunmasına gereksinim duyarlar. Beş faktör modeli, hem ruh sağlığı hem de adli uygulamacılar için çocuklarda ve ergenlerde “ebeveyne yabancılaşmayı” belirlemeye yönelik yararlı bir araç olabilir (Bernet ve Greenhill, 2022).
Sonuç
Ebeveyne yabancılaşma olgusu, rekabetçi ve yıkıcı boşanmaların doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak, az ya da çok yaşanabilmektedir. Bu sürecin en çok kaybedeni sıklıkla “çocuklar” olmaktadır. Evli çiftler, evliliklerine hukuki olarak son verip, karı-koca kimliklerini bitirebilirler. Ancak, ebeveyn (anne-baba) kimliklerinden vazgeçemezler. Ayrıca çocukların, sağlıklı büyüyebilmeleri için “hem anneye” ve “hem de babaya” eş zamanlı gereksinimleri vardır. Çocukların, birer bakım veren olarak, hem annelerinin hem de babalarının, birincil ve öncelikli desteğinde ve rehberliğinde büyümeye gereksinimleri vardır.
Ebeveynler, eski eşlerine kızabilirler, ondan uzaklaşabilirler, temaslarını ve etkileşimini kesebilirler; ancak müşterek çocuklarının annesi ya da babası ile olumlu temaslarını, etkileşimlerini ve ilişkilerini kesemezler. Eşler, müşterek çocuklarının annesi ya da babası ile olumlu temaslarını ve etkileşimlerini kestikleri takdirde, bu süreçten en çok “çocuklar” olumsuz etkilenecektir. Bu nedenle, karı-koca kimlikleri biten evli çiftler, birer ebeveyn olarak müşterek çocuklarını birlikte büyütebilmek için “boşanmalarını, arabuluculuk masasında” anlaşmalı boşanma protokolü geliştirerek gerçekleştirmelidirler. Boşanan çiftler, arabuluculuk masasında, birlikte müzakere ederek “ebeveynlik planları / kişisel ilişki düzenlemesi” geliştirmelidir. Ebeveynler, boşanma sonrası ebeveynlik planlarına uygun olarak “birlikte ebeveynlik” yaparak müşterek çocuklarını yetiştirmelidirler. Böylece, müşterek çocukların psikolojik sağlığına, iyi oluşuna, okul başarılarına ve sosyal duygusal gelişimlerine daha fazla katkı vermeleri söz konusu olacaktır. Arabuluculuk masasında, yüz yüze “müzakere” ederek, geliştirdikleri “ebeveynlik planlarına” uygun olarak, müşterek çocuklarına “birlikte ebeveynlik” yapan eşlerin, birbirleriyle doğrudan yapıcı etkileşim kurmaları, işbirliği yapmaları ve müşterek çocuklarını karşılıklı saygıya dayalı etkileşimlerin güvencesinde büyütmeleri söz konusu olacaktır.
Velayet, ister tek bir ebeveyne verilsin, ister ortak velayet olsun, çocuklar psikolojik olarak sağlıklı büyüyebilmek ve sosyal duygusal gelişimlerini ve akademik başarılarını iyileştirebilmek için hem annelerinin hem de babalarının, doğrudan desteğine ve şefkatine gereksinim duyarlar. Bu nedenle rekabetçi ve yıkıcı boşanmaların doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak, eşlerden birinin, müşterek çocuğu, diğer ebeveyne yabancılaştırmak için gösterdiği olumsuz davranışlar, sadece hedef ebeveyni değil, aynı zamanda müşterek çocuğu da doğrudan etkilemektedir, incitmektedir.
Çocukların üstün yararı, psikolojik sağlığı ve iyi oluşları için boşanma sürecinin çekişmeli değil, anlaşmalı olarak gerçekleştirilmesinin önemi büyüktür. Ancak bu anlaşma “lanet olsun” anlaşması değil, “kalbi” ve “vicdani” bir anlaşma olmak durumundadır. Anlaşmalı boşanma, “boşanma protokolü” üzerindeki anlaşma değil; çiftin, düşüncelerinde, duygularında, davranışlarında söz konusu olacak, kalbi bir anlaşma olmalıdır ki, boşanma sonrası ebeveynler arasında yapıcı etkileşim, temas, arkadaşlık ve işbirliği sürdürülebilsin. Boşanan eşlerin, birlikte geliştirdikleri, “ebeveynlik planlarının” rehberliğinde, “birlikte ebeveynlik” yaparak işbirliği içinde uzlaşarak ve anlaşarak çocuklarını büyütebilmeleri için, anlaşmalı boşanma önemli bir koşuldur. Buradaki amaç, boşanma sonrası, velayeti alan ebeveynin, müşterek çocuklarını, velayeti almayan ebeveyne karşı programlamasının, etkilemesinin ve ona düşman etmesinin önüne geçmektir. Diğer bir ifade ile velayeti alan ebeveynin, almayan ebeveyne karşı, müşterek çocuklarına yönelik, ebeveyne yabancılaştırıcı davranışları göstermelerini ve kullanmalarını önlemektir. Bu süreçte boşanırken, ebeveyne yabancılaşma olgusu henüz ortaya çıkmadan, yapılacak önleyici ve koruyucu müdahalelerin önemi büyüktür.
Ebeveyne yabancılaşma sendromu gösteren çocukların, reddettikleri ebeveyni ile ilişkilerini yeniden kurmaları ve işbirliğine geçmeleri güçtür. İlaveten birbirlerine karşı öfke, nefret ve kin duyan eşlerin de işbirliği yapmaları güçtür. Müşterek çocuğu, diğer ebeveyne yabancılaştıran/tercih edilen ebeveyn ile “reddedilen ebeveyn” arasında işbirliğinin ve yapıcı etkileşimin de yeniden kurulması güçtür. Bu süreçte terapötik ve hukuki müdahalelere gereksinim bulunmaktadır. Bu nedenle “ebeveyne yabancılaşma” olgusu, boşanma sürecinde avukatlar, ruh sağlığı uzmanları ve aile mahkemesi hakimleri tarafından ele alınarak, çiftlerin uzlaşarak, anlaşarak, birlikte ebeveynlik yapacak nitelikte, işbirliği içinde boşanmalarına bağlam yaratılmasının önemi büyüktür.
Kaynakça
Baker, A. J. L. (2020). Reliability and validity of the four‐factor model of parental alienation. Journal of family therapy, 42(1), 100-118. doi: 10.1111/1467-6427.12253.
Baker, A. J. L., Bone, J. M., & Ludmer, B. (2014). High Conflict Custody: Protect Yourself & Your Kids From A Toxic Divorce, False Accusation & Parental Alienation. CA: New Harbinger Publications, Inc.
Baker, A. J., & Chambers, J. (2011). Adult recall of childhood exposure to parental conflict: Unpacking the black box of parental alienation. Journal of Divorce & Remarriage, 52(1), 55-76. DOI: 10.1080/10502556.2011.534396
Bernet, W. (2020a). Parental alienation terminology and definitions. Parental alienation-Science and Law (s. 547-554). İçinde. Charles C Thomas, Publisher, Limited.
Bernet, W. (2020b). Introduction to parental alienation. Parental alienation-Science and Law (s. 5-43). İçinde. Charles C Thomas, Publisher, Limited.
Bernet, W. (2020c). The five-factor model for the diagnosis of parental alienation. Feedback – The Journal of Family Therapy Association of Ireland, 6 (Summer), 3–15.
Bernet, W., & Greenhill, L. (2022). The five-factor model for the diagnosis of parental alienation. Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 61(5), 591-594. DOI: 10.1016/j.jaac.2021.11.026
Bernet, W., Baker, A. J. L. & Adkins, K. L. (2022). Definitions and terminology regarding child alignments, estrangement, and alienation: A survey of custody evaluators. Journal of forensic sciences, 67(1), 279-288. DOI: 10.1111/1556-4029.14868
Darnall, D. (2008). Divorce casualties: understanding parental alienation (2nd edit.). Taylor Trade Publications.
Gardner, R. A. (2002). Parental Alienation Syndrome vs. Parental Alienation: Which Diagnosis Should Evaluators Use in Child-Custody Disputes?, The American Journal of Family Therapy, 30(2), 93-115. http://dx.doi.org/10.1080/019261802753573821
Gardner, R. A. (2004). The relationship between the parental alienation syndrome (PAS) and the false memory syndrome (FMS). The American Journal of Family Therapy, 32(2), 79-99. https://doi.org/10.1080/01926180490424181
Harman, J. J., Biringen, Z., Ratajack, E. M., Outland, P. L., & Kraus, A. (2016). Parents behaving badly: Gender biases in the perception of parental alienating behaviors. Journal of Family Psychology, 30, 866–874. http://dx.doi.org/10.1037/fam0000232
Kelly, J. B., & Johnston, J. R. (2001). The alienated child: A reformulation of parental alienation syndrome. Family court review, 39(3), 249-266.
Morrison, S. L. & Ring, R. (2021). Reliability of the Five-Factor Model for Determining Parental Alienation. The American Journal of Family Therapy, 1-19. DOI:10.1080/01926187.2021.2021831.
Torun, F. (2011a). Ebeveyn yabancılaştırma sendromu. Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry, 3(3), 466-482.
Torun, F. (2011b). Bir olgu üzerinden ebeveyn yabancılaştırma sendromu. Anadolu Psikiyatri Dergisi, 12, 167-168
TÜİK (2023). Evlenme ve boşanma istatistikleri (sayı: 49437). https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Evlenme-ve-Bo%C5%9Fanma-%C4%B0statistikleri-2022-49437&dil=1
Varnado, S. S. (2011). Inappropriate Parental Influence: A New App for Tort Law and Upgraded Relief for Alienated Parents. DePaul Law Review, 61(1), 113-164.
İletişim: Abbas TÜRNÜKLÜ;Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı, Tınaztepe Yerleşkesi, Buca, İzmir. E-posta: abbas.turnuklu@deu.edu.tr