3-Ebeveyne Yabancılaşma ve Yabancılaştırma Sorununa Nasıl Müdahale Etmeliyiz?

Ebeveyne Yabancılaşma ve Yabancılaştırma Sorununa Nasıl Müdahale Etmeliyiz?

Abbas TÜRNÜKLÜ

Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı, Buca, İzmir

Aile içi anlaşmazlıkların sıkça yaşandığı evlilikler dağılma, çözülme ve boşanma sürecine girdiğinde, ebeveynler birbirlerine yönelik sürekli kin, nefret, düşmanlık ve öç alma duyguları yaşarlar. Müşterek çocuklar, sıklıkla bu anlaşmazlıkların içine çekilir ve ebeveynler arası düşmanlıkların trajik kurbanları olurlar (Darnall, 2008). Uzayan boşanma ve velayet davalarında çocuklar, birlikte yaşadıkları ebeveyn ya da diğer ebeveyn tarafından kendisiyle ittifak ve koalisyon kurmaya teşvik edilir. Sonuçta çocuklar bir ebeveyni ile sıcak bir ilişki yakalarken diğer ebeveynini reddetme, ondan uzaklaşma sürecine girer ve ona karşı önyargı geliştirir. Böylece çocuklar her iki ebeveyni arasında sürüklenmeye başlar. Çocuklardan psikolojik terk etme, duygusal taciz ya da yabancılaştıran (tercih ettiği) ebeveynin toplayabildiği her türlü mantıksız suçlamalarla, diğer ebeveynini kamusal alanda alenen reddetmesi istenir. Dolayısıyla çekişmeli ve rekabetçi boşanma sürecinde çocuklar, ebeveynler arası düşmanlıkların mağduru haline gelir. Çocukların “velayet hakkı”, ebeveynlerin hem karşılıklı savaş alanı hem de savaşın ganimetine dönüşür (Darnall, 2011). Böylece yıkıcı, rekabetçi ve çekişmeli boşanma sürecinde, ebeveynler arasında doğrudan ya da dolaylı yaşanan suçlamalar, sözlü, psikolojik ya da fiziksel saldırgan söylem ve davranışlar, ebeveynleri, boşanma sonrası birbirleriyle temas edemez, etkileşime giremez ve ilişki kuramaz hale getirmektedir.

Bernet (2020a), şiddetli ve çatışmalı boşanma ve ayrılık süreci yaşayan çiftlerden birisinin, müşterek çocuğu ile güçlü bir ittifak ve koalisyon oluşturarak, çocuğun diğer ebeveyni ile ilişkisini meşru ve rasyonel bir gerekçe bulunmaksızın reddetmesini “ebeveyne yabancılaşma” süreci olarak ifade etmektedir.  Dolayısıyla, “ebeveyne yabancılaşma”, bir çocuğun, kendisini yabancılaştıran (tercih edilen) bir ebeveyniyle, güçlü bir şekilde ilişki, ittifak ve koalisyon kurarak, diğer ebeveyni ile ilişki kurmayı meşru bir gerekçe bulunmaksızın reddettiği psikolojik bir durumu ifade eder (Lorandos ve diğerleri, 2013; aktaran Harman, Bernet & Harman, 2019). Şekil 1’de görüldüğü gibi ebeveyne yabancılaşma sürecinde “3” temel aktör bulunmaktadır. Bunlar, tercih edilen (yabancılaştıran) ebeveyn (a); reddedilen/hedef (yabancılaştırılmış) ebeveyn (b) ve yabancılaştırılmış müşterek çocuk (c).  Birbirleriyle çatışma ve anlaşmazlık yaşayan ebeveynlerden birisi, genellikle tercih edilen (yabancılaştıran) ebeveyn, müşterek çocuklarına, anlaşmazlık yaşadığı diğer ebeveyni  (reddedilen/hedef, yabancılaştırılmış ebeveyn) aşağılayarak, kötüleyerek, çocuklarını programlamakta (beyin yıkama) ve reddedilen/hedef ebeveynin aleyhine etkilemektedir (Gardner, 2002; Bernet, 2020a).

Şekil 1. Ebeveyne yabancılaşma

Yabancılaştıran ebeveyn (alienating parent), müşterek çocuğun, diğer ebeveynle (reddedilen, yabancılaştırılmış) temas etmeyi ve ilişki kurmayı gerekçesiz ve haksız bir şekilde reddetmesi için birçok yabancılaştırıcı davranışı kullanarak çocuğu etkileyen ebeveyndir. Yabancılaştırılmış ebeveyn (alienated parent) ise müşterek çocuğun, temas etmeyi ve ilişki kurmayı gerekçesiz ve haksız bir şekilde reddettiği ebeveynidir (Bernet, Baker ve Adkins, 2022). Ebeveyne yabancılaşma sürecinde müşterek çocuk, ebeveynleri boşandıktan bir süre sonra daha önce sağlıklı, olumlu ve karşılıklı doyurucu bir ilişkisi olmasına ve birlikte olmaktan hoşlanmasına karşın bir ebeveyni ile zaman geçirmeyi inatla reddedebilir (Bernet, 2020 a).  Ebeveyne yabancılaşma genellikle, ebeveynlerden birisi ile teması ve ilişki kurmayı reddeden bir çocuğun sergilediği tutumu, fikirleri ve davranışları işaret etmektedir (Bernet, 2020 b).   

Sıklıkla velayeti alan ya da çocuğun tercih ettiği ebeveyn, çocuk ile “ebeveyn-çocuk/ergen sınırlarını” aşarak yakın ve sıkı bir ilişkiye girer. Bu süreçte tercih edilen ebeveyn, müşterek çocuğu, diğer ebeveyne karşı aşağıdaki stratejileri ve taktikleri (Baker ve Chambers, 2011; Bernet, 2020c; Bernet ve Greenhill, 2022)  kullanarak, etkilemeye ve yönlendirmeye başlar.

  1. Diğer ebeveyni kötülemek ve hakkında olumsuz yorumlar yapmak,
  2. Diğer ebeveyn ile çocuğun temasını ve iletişimini sınırlandırmak ya da zorlaştırmak,
  3. Çocuğun, diğer ebeveynle iletişimine müdahale etmek. Çocuktan mesajları saklamak, engellemek, silmek; telefon aramalarını engellemek, silmek; elektronik postaları engellemek ya da silmek,
  4. Diğer ebeveynden bahsedilmesini sınırlandırmak, o ebeveynin fotoğraflarını yok etmek,  iletişimi zorlaştırmak,
  5. Diğer ebeveyn hakkındaki rahatsızlığı, çocuğa yansıtmak,
  6. Çocuk, diğer ebeveyne ilgi gösterdiğinde, onu üzmek, çocuğa yönelik beğeniyi, onayı ve sevgiyi geri çekmek,
  7. Çocuğa, diğer ebeveynin, onu sevmediğini söylemek,
  8. Çocuğa, ebeveynler arasında seçim yaptırmak,
  9. Çocuğa, diğer ebeveynin yanında güvende olmadığını söylemek,
  10. Çocuğu, diğer ebeveyni, reddetmeye zorlamak,
  11. Yetişkinlere ilişkin konular hakkında çocuğa güvenmek, sır vermek,
  12. Çocuktan kendisini kayırmasını istemek,
  13. Çocuktan casusluk yapması istemek,
  14. Çocuktan sır saklamasını istemek,
  15. Diğer ebeveyne, ilk adıyla hitap etmek,
  16. Çocuğun, yeni eşe ya da başka birisine “baba” ya da “anne” demesini sağlamak,
  17. Çocuktan sadece kendisine güvenmesini istemek,
  18. Çocuğu diğer ebeveyni gözardı etmeye teşvik etmek,
  19. Diğer ebeveynin geniş ailesiyle birlikte olmayı zorlaştırmak,
  20. Diğer ebeveyne karşı öfke/incinme duygularını beslemek,
  21. Çocuğu, diğer ebeveyne karşı gelmeye zorlamak,
  22. Diğer ebeveynden, çocuğun “tıbbi, sosyal veya akademik bilgilerini” saklamak,
  23. Diğer ebeveynle ilişkilendirmeyi ortadan kaldırmak için “çocuğun adını” değiştirmek,
  24. Diğer ebeveynin çocuk üzerindeki otoritesini baltalamak.

Geçmişte müşterek çocuk ve reddedilen ebeveyn arasında, olumlu, sevgi dolu, sağlıklı ve keyifli bir ilişkinin olmasına, birlikte tatillere gidilmesine ve güzel zamanlar geçirilmesine rağmen, tercih edilen ebeveyn tarafından, yukarıda yer verilen strateji ve taktikler kullanılarak çocuk, reddedilen hedef ebeveyne karşı manipüle edilerek olumsuz yönde etkilenir (Bernet, 2020c; Bernet ve Greenhill, 2022). Böylece çocuk ve reddedilen ebeveyn arasında, uzaklaşma, ilişki de soğuma, reddetme, önyargı, dışlama diğer bir ifade ile “ebeveyne yabancılaşma” olgusu gerçekleşir.

Ebeveyne yabancılaşma, şiddetli anlaşmazlık yaşadıkları için çekişmeli olarak boşanan ya da ayrılan ebeveynlerin çocuklarının; bir ebeveyni (tercih edilen ebeveyn) ile güçlü bir ittifak kurarak ve onu tercih ederek; diğer ebeveynini (hedef ebeveyn) ise, meşru bir gerekçe olmaksızın redderek ve ona yabancılaşarak oluşturduğu ilişkiyi işaret eder (Bernet, 2020b; Bernet ve Greenhill, 2022; Bernet, 2020c). Yabancılaştıran ebeveynin amacı, müşterek çocuğu reddedilen hedef ebeveynin aleyhine çevirmek ve o ebeveyni dışlamak için temalar geliştirmektir. Yabancılaştıran ebeveyn, çocuğa yönelik programlama teknikleri tasarlar ve uygular ancak çocukta ya da hedef ebeveynde, neden olduğu hasara ilişkin sınırlı bir içgörüye sahiptir. Genellikle istenmeyen, hedef ebeveyni elimine etmeye ve dışlamaya ilişkin motivasyonel bir hedefe sahiptir. Ebeveyne yabancılaştırma sürecinde verilen zarar, sadece çocuğa ve hedef ebeveyne yönelik değildir. Genellikle, kendi kendini baltalayıcı ve bazı durumlarda kendine zarar verici de olabilmektedir (Waldron ve Joanis, 1996). Herhangi bir çocuğun hayatından bir ebeveyninin bu şekilde çıkarılması, çocuk için de büyük kayıptır (Bernet ve Greenhill, 2022).

Yukarıda yer verilen ebeveyne yabancılaştırıcı strateji ve taktikler tercih edilen ebeveyn tarafından sık ve nitelikli olarak zaman zaman da geniş aile üyeleri ile birlikte, çocuğun yanında ve çocuk ile etkileşim halinde iken kullanılmaya uzun süre devam edildiğinde, çocuk da bu süreçten doğrudan ve dolaylı etkilenmeye başlamaktadır. Tercih edilen ebeveynin, reddedilen hedef ebeveyne yönelik olumsuz ve yıkıcı düşüncelerinden, duygularından ve davranışlarından, zaman içinde çocuk da etkilenmektedir. Reddedilen (hedef) ebeveyne karşı ve onun aleyhine olarak, olumsuz ve yıkıcı söylemler, ifadeler ve davranışlar çocukları da içine alarak, uzun süre sürdürülmektedir. Dolayısıyla müşterek çocuk da, reddedilen hedef ebeveyne yönelik, “önyargı” geliştirmekte ve onunla temas etmeye ve etkileşime geçmeye karşı dirençli, olumsuz bir kişi haline dönüşmektedir.

Gardner (2002), yabancılaştıran ebeveynin davranışlarının müşterek çocuğu etkilemeye dönük olarak reddedilen/hedef ebeveyne yönelik olmasını, programlama ya da beyin yıkama olarak adlandırmaktadır. Aynı bilgisayarlarda kullanılan programlama gibi ortak çocuğun, boşanma sonrası, hedef ebeveynin aleyhine programlanmasını ya da beyin yıkama sürecini tanımlama için kullanılan bir metafor olduğu söylenebilir. Bu süreç boşanma sonrasında, çocuğun, birlikte kaldığı ebeveyni tarafından, belirli düşüncelere, tutumlara, duygulara ve davranışlara ilişkin olarak etkilenmesi sağlanarak çocuğun kendisini etkileyen ebeveyninin iradesine uygun olarak davranış göstermesine işaret eder. Programlanmış ya da beyni yıkanmış çocuğun, ifadeleri ve söylemleri ezbercidir ve ritmik, ödünç ifadeler şeklindedir. Programlama genel anlamda çocuğun daha önce inandığı ve yabancılaştırılmış ebeveynle deneyimlediği olumlu duygu, düşünce ve davranışlarla çelişebilecek bilgilerin impilantasyonu anlamına da gelmektedir (Gardner, 2002).

Boşanma sonrası, sadece çocuğun birlikte yaşadığı ya da tercih ettiği ebeveyni (yabancılaştıran) tarafından, çocuğun diğer ebeveynini (hedef ebeveyn) aşağılamak ve kötülemek için yukarıda yer verilen ebeveyne yabancılaştırıcı stratejilerin ve taktiklerin müşterek çocuğu programlamak (beyin yıkama) ya da etkilemek için kullanıldığını görmeyiz. Aynı zamanda, tercih edilen ebeveynin olumsuz düşünce, duygu ve davranışlarından etkilenen müşterek çocuğun da reddedilen hedef ebeveyne karşı, karalama kampanyasını desteklemek için bizzat aktif desteğini ve katkılarını görürüz. Sürece çocuğun da doğrudan katkısı, desteği ve iradesi nedeniyle, beyin yıkama, programlama gibi kavramlar yeterli olamamaktadır. Reddedilen hedef ebeveynin yabancılaşmasına yönelik hem yabancılaştıran ebeveynin hem de çocuğun ortak katkısı ve iradesi nedeniyle, “çocukların” yaşadıkları deneyimi ifade etmek içiçn “Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu (EYS)” terimi kullanılmaktadır (Gardner, 2002). “EYS”de, yabancılaştıran ebeveyn, müşterek çocuklarını, çocuğun diğer ebeveyni ile önceden yaşadığı olumlu, sevgi dolu deneyimleri ile doğrudan çelişen düşünce, fikir ve tutumlar ile programlar. İlaveten, “EYS” yaşayan çocuk, sıklıkla yabancılaştıran ebeveynin, reddedilen hedef ebeveyni aşağılama ve kötüleme kampanyasıyla uyumlu olarak, kendi senaryolarını da ekleyerek bu sürece katkıda bulunur. Çocuğun hedef ebeveyne yönelik aşağılama ve kötüleme katkıları, yabancılaştıran ebeveyn tarafından memnuniyetle karşılanır ve pekiştirilir. Bu durum, çocuğun daha fazla katkı yapmasıyla sonuçlanır (Gardner, 2002). Bu süreç, olumlu geri bildirim döngüsü olarak da adlandırılır (Schuman, 1986; aktaran Gardner, 2002).

Ebeveyne yabancılaşmanın göstergesi olarak, Gardner (2002) “8” davranışsal belirtiyi “EYS”, göstergesi olarak öne sürmektedir. “EYS” çocuklukta genellikle orta ve şiddetli düzeylerde ortaya çıkan bir dizi semptomla tanımlanır. Ebeveyne yabancılaşma sürecinde çocukların gösterdiği bu semptomlar şunlardır (Gardner, 2002, 2004; Darnall, 2008; Bernet, 2020b; Baker, 2020; Bernet ve Greenhill, 2022):

  1. Çocuğun, hedef ebeveyne karşı, iftira ve kötüleme kampanyası gerçekleştirmesi.
  2. Çocuğun hedef ebeveyni reddetmek ve ona karşı koymak için zayıf, saçma ve anlamsız akıl yürütmeler ve gerekçelendirmeler yapması.
  3. Çocukta hedef ebeveyne karşı, çelişkili duyguların eksikliği. Hem tercih edilen ebeveyne hem de reddedilen ebeveyne karşı çelişkili duyguların eksikliği. Çocuğun bir ebeveynin tamamen iyi, diğerinin de tamamen kötü olduğunu düşünmesi.    
  4. Bağımsız düşünür fenomeni. Çocuğun reddettiği ebeveyni ile ilişkisini kesme kararının, yalnızca kendisine ait olduğunu güçlü bir şekilde söylemesi.
  5. Ebeveyn anlaşmazlıklarında, çocuğun tercih edilen, yabancılaştıran ebeveyne, koşulsuz destek vermesi.
  6. Çocuğun, reddedilmiş/yabancılaştırılmış ebeveyne karşı gösterdiği acımasız davranışlarda bulunmaktan, kaba ve incitici sözler söylemekten ve istismar etmekten dolayı suçluluk duymaması.
  7. Ödünç alınan senaryoların varlığı. Çocuğun, tercih edilen/yabancılaştıran ebeveynin “ifadelerini” ve “fikirlerini” kullanarak, reddedilen ebeveyne karşı suçlamalarda bulunması.
  8. Çocuğun, yabancılaştırılmış ebeveynin aile büyüklerine, akrabalarına ve arkadaşlarına karşı kin ve nefret duygularını ve düşmanca davranışları yayması ve genişletmesi.

Ebeveyne Yabancılaşma Sendromunu (EYS) gösteren “çocuklar”, tipik olarak bu semptomların hepsini olmasa da çoğunu sergilemektedir. Hafif vakalarda sekiz semptomun tümü görülmeyebilir. Hafif vakalar, orta ya da şiddetli düzeylere ilerlediğinde, semptomların çoğu görülebilir. Bu tutarlılık, “EYS” gösteren çocukların birbirine benzemesine neden olur (Gardner, 2004).

Çocuğun, bir ebeveyni ile temas etmeyi ve ilişki kurmayı haksız ve gerekçesiz bir şekilde reddetmesinin düzeyi “üç” boyutta ele alınmaktadır. Bunlar hafif, orta ve şiddetli düzeyde ebeveyne yabancılaşma olarak ifade edilmektedir (Bernet, Baker ve Adkins, 2022; Gardner, 2004).

  • Hafif düzey “ebeveyne yabancılaşma” durumunda çocuk, nadiren, haksız ve gerekçesiz bir şekilde “yabancılaştırılmış ebeveyni” ile temas etmeyi ve ilişki kurmayı reddeder. Çocuk, hedef ebeveyn ile iş birliği yapar, onu ziyaret eder; genellikle ebeveynlik zamanlarında bu ebeveyni ile zaman geçirmekten hoşlanır; ancak mağdur edilen hedef ebeveyne karşı, zaman zaman eleştirel ve hoşnutsuzdur (Bernet, Baker ve Adkins, 2022; Gardner, 2004). 
  • Orta düzey “ebeveyne yabancılaşma” durumunda çocuk, “yabancılaştırılmış ebeveyni” ile arasında zaman zaman olumlu temas ve bağ olmasına karşın genellikle “yabancılaştırılmış ebeveynle” teması ve ilişkiyi haksız ve gerekçesiz bir şekilde reddeder ve ebeveynlik süresi boyunca ona karşı çıkar. Orta düzey “EYS”de yabancılaşma daha şiddetli ve ürkütücüdür. Çocuk, reddedilen hedef ebeveyne karşı daha rahatsız edici ve saygısızdır. Hedef ebeveyne karşı aşağılama kampanyası neredeyse süreklilik gösterir (Bernet, Baker ve Adkins, 2022; Gardner, 2004).  
  • Şiddetli düzey “ebeveyne yabancılaşma” durumunda, çocuk, “yabancılaştırılmış ebeveyni” ile temas etmeyi ve ilişki kurmayı gerekçesiz ve haksız şekilde ısrarla ve inatla reddeder. Çocuk ısrarla “yabancılaştırılmış ebeveyni” ile ilişki kurmaktan kaçınırsa, bu durum şiddetli ebeveyne yabancılaşma olarak değerlendirilir. Şiddetli düzey “EYS”li çocuklar, hedef ebeveyne karşı çok düşmancadırlar. Dolayısıyla hedef ebeveyni ziyaret mümkün olmaz. Bu düzeyde, çocuk, nefret edilen hedef ebeveyne karşı fiziksel şiddet uygulama noktasına varacak kadar düşmanca tavırlar sergiler. Hedef ebeveyne şiddetli üzüntü vermek için çaba gösterilir. Bazı durumlarda çocukların husumetleri, paranoid düzeylere dahi ulaşabilir (Bernet, Baker ve Adkins, 2022; Gardner, 2004).  

Ebeveyne yabancılaşma, çocuğun zihinsel bir durumu (örneğin, çocuk, reddedilen ebeveynin kötü, tehlikeli olduğunu, ya da sevilmeye değer olmadığına ilişkin yanlış bir inanca sahiptir) ya da çocuk ile reddedilen ebeveyn arasındaki ilişkide sapma (örneğin, çocuk ve ebeveyn arasında, daha öncesinde sevgi dolu ve bakım veren ve keyif alınan bir ilişki olmasına karşın halihazırda iletişim dostluk eksikliği) olarak da açıklanabilir. Çocuğun, yabancılaştırılmış ebeveynini reddetmesinin meşru bir gerekçesinin olmadığını kabul etmek önemlidir. Eğer ebeveyn, taciz edici ya da ciddi şekilde umursamaz ise çocuğun bu ebeveynini reddetmesi anlaşılır ya da meşrudur. Dolayısıyla ebeveyne yabancılaşmayı oluşturmaz. Ebeveyne yabancılaşmanın temel özelliği, “çocuğun” yabancılaştırılmış ebeveyni reddetmesinin, bu ebeveynin yaptığı herhangi bir şeyle orantısız ve ilgisiz oluşudur (Bernet, 2020 b). 

Ebeveyne yabancılaşma sendromu (EYS), uzun süren çekişmeli velayet anlaşmazlıkları ve davalar sürecinde ortaya çıkan bir “çocukluk” rahatsızlığıdır. Birincil görünüm şekli, çocuğun bir ebeveynine karşı hiçbir “meşru gerekçesi” olmayan aşağılama kampanyasıdır. Ebeveyne yabancılaşma, ebeveynlerden birisinin “hedef ebeveyne” karşı, müşterek çocuğu programlaması (beyin yıkama), telkinleri ve çocuğun da iftiralara ve kötülemeye kendi katkılarını eklemesiyle oluşan bir süreçtir.  Gerçek ebeveyn istismarı ya da ihmali söz konusu olduğunda, çocuğun düşmanlığı haklı gösterilebilir. Bu nedenle, “Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu” açıklaması bu tür durumlar için uygun değildir (Gardner, 2002). 

Ebeveyene Yabancılaşma Sedromu (EYS) Gösteren Çocukların İyileşmesi İçin Neler Yapılabilir?

Şekil 1’de görüldüğü gibi Ebeveyne Yabancılaşma Sendromunun (EYS)  üç bileşeni bulunmaktadır. Bunlar;

  1. Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu “EYS” belirtisi gösteren çocuk,
  2. Tercih edilen, yabancılaştıran ebeveyn,
  3. Reddedilen, yabancılaştırılmış hedef ebeveyndir.

Boşanma sonrası, Ebeveyne Yabancılaşma Sendromuna (EYS) yönelik müdahale yaklaşımı geliştirilirken yukarıda verilen üç bileşen ve özellikleri dikkate alınmalıdır.

Şekil 1. Ebeveyne yabancılaşma

Ebeveyne Yabancılaşma Sendromuna (EYS) Yönelik Çocuklar ile İlgili Yapılacak Çalışmalar

Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu (EYS) yaşayan çocuğun, düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını düzenlemek ve “çarpık düşüncelerini” alternatifleri ile değiştirilebilmek için öncelikle bir ruh sağlığı çalışanından “psikoterapi” desteği alması sağlanmalıdır. Böylece hem çocuğun psikolojik sağlığına ve iyi oluşuna katkı sağlanırken hem de ebeveyne yabancılaşmanın, çocuğun yaşamında, gelecekte yol açacağı zararlardan kurtulması sağlanacaktır  (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017).

Reddedilen/yabancılaştırılmış hedef ebeveyn ve çocuk arasında doğrudan ve dolaylı temasın, etkileşimin ve ilişkinin geliştirilmesi için stratejiler, taktikler, fırsatlar geliştirilmeli ve bağlam yaratılmalıdır. Böylece yeniden “ebeveyn-çocuk” ilişkisi ile yapıcı ve olumlu etkileşimlerin tesis edilmesi sağlanmalıdır (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017).

Ebeveyne yabancılaşma Sendromu (EYS) yaşayan çocuğun, “çarpıtılmış düşüncelerine” odaklanan ve bu düşünceleri düzelten terapötik teknikler kullanılarak, onun eleştirel düşünme becerisi ve kapasitesi (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017)  geliştirilerek bilişsel esneklik kazanması sağlanmalıdır. EYS’nin belirtileri olarak görülen çocuğun anlamsız akıl yürütmesi ve gerekçelendirme yapması; hedef ebeveyne karşı, çelişkili duygularının eksikliği; çocuğun bir ebeveynin tamamen iyi, diğerinin de tamamen kötü olduğunu düşünmesi; anlaşmazlıklarında, çocuğun tercih edilen, yabancılaştıran ebeveyne koşulsuz destek vermesi (Gardner, 2002, 2004) gibi davranışların onarılması için psikoterapiden yararlanılmalıdır. Ebeveyne yabancılaşma Sendromunun (EYS) belirtileri ile “Bilişsel Davranışçı Terapi” yaklaşımının bir parçası olan işlevsel olmayan düşünceler (düşünce hataları), bilişsel çarpıtmalar, çarpıtılmış düşünce ya da bilişsel işleme tipleri arasında oldukça benzerlikler bulunmaktadır. İşlevsel olmayan düşüncelere örnek olarak şunlar sayılabilir: Keyfi çıkarsama, seçici soyutlama (zihinsel filtreleme), aşırı genelleme, büyütme ve küçültme, hep ya da hiç tarzı düşünme, kişiselleştirme ve suçlama, felaketleştirme, olumluyu yok sayma, zihin okuma, duygusal akıl yürütme ve etiketleme (Türkçapar, 2022; Torun, 2022; Curwen, Palmer ve Ruddell, 2020). Bilişsel çarpıtmalar ile “EYS”nin belirtileri arasında kolaylıkla bağ kurmak mümkündür. Bu nedenle, soruna, mümkünse psikoterapi yaparak müdahale edilmesi, çocukların düşünme biçiminin ve beraberinde, duygularının ve davranışlarının da değişimine katkı verecektir.  

Reay (2015) “EYS” belirtileri gösteren çocuk ile yabancılaştıran ve yabancılaştırılmış ebeveyni de kapsayacak şekilde bir “yeniden birleştirme” programı önermektedir. Bu programın sekiz temel hedefi bulunmaktadır. Bunlar:

  • Sağlıklı çocuk uyumunu teşvik etme; Çocuğun eleştirel düşünme becerilerini geliştirme;
  • Çocuğun, ebeveyne yabancılaşmanın nasıl ve neden meydana geldiğini anlamasına yardımcı olma;
  • Tercih edilen (yabancılaştıran) ebeveynin, ebeveyne yabancılaşmanın nasıl ve neden meydana geldiğini anlamasına yardımcı olma;
  • Daha uygun “ebeveyn-ebeveyn” ve “ebeveyn-çocuk” rolleri, sorumlulukları ve sınırları oluşturmaya yardımcı olmak için her aile üyesiyle birlikte çalışma;
  • Her ebeveynin birbiriyle iletişim kurma becerisini ve “ebeveyn-ebeveyn” ve “ebeveyn-çocuk” çatışmalarını çözme becerisini güçlendirme;
  • Yeniden birleşme sürecini sürdürme ve aile üyeleri arasındaki ilişkiyi engelleyen özel durumlar olmadıkça, çocuk ile her iki ebeveyn arasındaki ilişkiyi teşvik etmedir.

Bu temaları içeren bir psikoeğitim programı geliştirilerek ebeveyne yabancılaşma sorunu yaşayan çocuklar ve ebeveynler ile birlikte çalışılmalıdır. Bu eğitim programı bir psikolojik danışmanlık merkezinde ya da okullarda ruh sağlığı çalışanları tarafından uygulanabilir.

EYS yaşayan çocuklar aynı zamanda okula devam etmektedir. Dolayısıyla ebeveyne yabancılaşma olgusu ile ilgili olarak, okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lise düzeyinde, okul psikolojik danışmanların üzerinden yapılacak yaratıcı faaliyetler söz konusudur. Okulda gerçekleştirilecek müdahaleler, ebeveynlerden bağımsız olarak sadece öğrenciler ile çalışılarak gerçekleştirileceği için çocukların, algılarında, düşüncelerinde, duygularında ve davranışlarında ortaya çıkacak etkilerin olumlu yönde olma ihtimali daha yüksektir. Yabancılaştıran ebeveynin gözetimi dahilinde yapılacak etkinliklere, bu ebeveynler gölge edecekleri için sonuçlar daha az olumlu olabilir. Okul dışında gerçekleştirilecek etkinliklere çocuğun birlikte yaşadığı ve kendisini yabancılaştıran ebeveynin de katılımı ve etkisi söz konusu olacağı için çocuklarda olumlu bir değişimin olma olasılığı güçtür. Bu nedenle okulda yapılacak psikoeğitimlerin ve grup etkinliklerinin etkisi daha güçlü olacacağı için önerimiz, okullarda, psikolojik danışmanların liderliğinde grup rehberlik çalışmaları yapılması yönündedir.   

Okul, çocukların ebeveynleri dışında var oldukları, kendilerinden farklı kişiler ile doğrudan temas ettikleri, doğrudan etkileşime girdikleri güvenli mekânlardır. Dolayısıyla okul gibi güvenli mekânlarda, “okul psikolojik danışmanlarının” rehberliğinde ve liderliğinde, boşanmış ailelerin çocuklarına dönük çalışmaların yapılması bir gerekliliktir. Boşanma günümüz koşullarında oldukça yaygınlık kazanmıştır. TÜİK (2023) istatistiklerine göre 2022 yılında “180.954” çift boşanmıştır. Bu süreçte “180.592” çocuk velayete verilmiştir. Son 10 yıl “velayete” verilen çocukların sayıları incelendiğinde 1 milyonu geçmektedir. Dolayısıyla velayete verilen çocukların sayısı artmakta ancak, ortak velayet sayısı aynı hızla artmamaktadır. Çocuklar ya annesi ya da babası ile yaşamak durumunda kalmaktadır. Bu nedenle çocukların aileleri dağılmasına ve ebeveynleri boşanmalarına karşın yine de boşanma sonrası analı ve babalı olarak büyüyebilmeleri için, çocukların her iki ebeveyni ile de doğrudan olumlu temas etmesi ve etkileşime girmesi gerekmektedir. Onların psikolojik sağlıkları, iyi oluşları, uyumları ve okul başarıları açısından bir gerekliliktir. Bunun için okullarda ebeveyne yabancılaşma sorunu yaşayıp ebeveynlerinden birisi ile doğrudan yapıcı ve olumlu temas kurmayan ve etkileşime geçmeyen çocuklar ile çalışılması bir gereklilik olmayıp, zorunluluktur. Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığına bağlı tüm okullarda, boşanmış ailelerin çocukları ile ilgili olarak çalışmaların yapılması milli bir sorumluluktur. Çocuklar her iki ebeveyni ile temas ederek ve etkileşime girerek, sağlıklı bir ebeveyn-çocuk ilişkisi bağlamında yetişmek zorundadır. Tek ebeveynli büyüyen çocuklar ile analı-babalı büyüyen çocuklar arasındaki niteliksel farklılıklarla alan yazında çok sık karşılaşılmaktadır. Bu nedenle boşanma sonrası çocukların her iki ebeveyninden de yararlanmaları, destek almaları, temas kurmaları ve etkileşime geçerek sağlıklı ilişkiler yapılandırabilmeleri için okul ortamında çalışmalar yapılmalıdır.

Çocuğun tercih ettiği ve sıklıkla birlikte yaşadığı, yabancılaştıran ebeveyninin, diğer ebeveyne (reddedilen/hedef ebeveyn) yönelik, yabancılaştırıcı davranışları sonucunda, doğal ve kaçınılmaz olarak, çocuk ile hedef ebeveyn arasında “önyargı” gelişecektir. Allport (1954) önyargıyı “yeterli gerekçe olmadan başkaları hakkında kötü düşünmek” olarak ifade etmektedir. Kişinin sahip olduğu yargı ve duygu tonu temelsizdir. Önyargılar, herhangi bir bireyin, diğer bir kişiye karşı gösterdiği kınama, hoşlanmama, korku ve tiksinti duygularının yanı sıra çeşitli antipatik davranış biçimleri ile ifade edilebilir. Önyargılı kişininin gösterdiği davranışlara, diğer insanların aleyhinde konuşmak, onlara karşı ayrımcılık yapmak veya onlara şiddetle saldırmak örnek olarak gösterilebilir. Bu açıklamalar, “ebeveyne yabancılaşma” literatürü ile de örtüşmektedir. Gardner (2002), ebeveyne yabancılaşmanın en önemli göstergesi olarak çocuğun, bir ebeveynine karşı “meşru bir gerekçesi olmayan”, iftira ve suçlama kampanyası yürütmesini göstermektedir. Bu rahatsızlık, bir ebeveynin ortak çocuklarını, diğer ebeveyne karşı telkinlerle programlaması ve beyin yıkama sürecine tabi tutması ile ortaya çıkan bir suçlama ve karalama sürecinin sonucudur. Bu sürece, çocuklar da kendi yaklaşımlarıyla katkı verir. Ebeveyne yabancılaşma sendromu, bir ebeveynin “gerçek istismarı ve ihmalinin” olması durumunda ortaya çıkan, ebeveyne karşı düşmanlıktan ayırt edilmelidir (Gardner, 2002). Dolayısıyla ebeveyne yabancılaşmanın “meşru bir gerekçesi olmaması” nedeniyle, bir çeşit “önyargı” olarak da ifade edilebileceği düşüncesi benimsenmiştir. Bir ebeveynin telkinleri, müdahalesi, karalama kampanyası, aşağılayıcı tekrar eden ifadeleri ve manipülasyonu sonucu müşterek çocuğun, diğer ebeveynine yabancılaşması, ona karşı hastalıklı düşünceler ve duygular geliştirmesi, ebeveyne yabancılaştırma sürecinin bir parçası olarak görülmektedir. Allport (1954) önyargının çaresi olarak, “teması” öne sürmektedir. Taraflar, ortak hedefler etrafından işbirliği içinde temas kurarlar, etkileşime geçerler ve birlikte çalışırlar ise, zaman içinde “önyargıların” azalması ve dönüştürülmesi söz konusu olacaktır. Dolayısıyla bu süreçte, tarafların temas sıklığı ve niteliği diğer bir ifade ile temas kalitesi önemli bir konudur. 

Bu nedenle “EYS”li çocuk ile “yabancılaştırılmış ebeveyn” arasında temas sıklığının ve temas kalitesinin arttırılması özel bir öneme sahiptir. Ancak burada kritik konu müşterek çocuk, diğer ebeveyne (reddedilen/yabancılaştırılmış) karşı “şiddetli” düzeyde yabancılaştığı zaman, doğrudan temas gerçekleşse dahi, çocuğun kaygı düzeyi artacağı için “olumlu temasdan” daha çok “olumsuz temasın” yaşanması söz konusu olacaktır. Olumsuz temasda simetrik olarak önyargıyı daha da arttıracaktır. Artan önyargıya bağlı olarak çocuk da ebeveyninden hem düşünsel hem de duygusal olarak daha da uzaklaşacaktır. Bu nedenle Vezzali ve arkadaşları (2014) önyargıya sahip kişilerin doğrudan temas etmesinin her zaman mümkün olmayabileceğini belirtmektedirler. Önyargı sahibi kişiler bir araya gelme fırsatı bulsa bile, birbirleriyle doğrudan temas etmeye karşı direnç olabilir (Vezzali, Hewstone, Capozza, Giovannini, ve Wölfer, 2014). Bu nedenle doğrudan temasın alternatiflerinin de uygulanmasının, ebeveyne yabancılaşma sorunu yaşayan çocuklarda faydalı olabileceği söylenebilir.

Doğrudan temasın alternatifi olarak “dolaylı temas” önerilmektedir. Dolaylı temasın ise üç türü öne çıkmaktadır: (a) yayılmacı temas (extended contact): bir iç grup üyesinin bir dış grup üyesiyle temas ve etkileşim kurduğunu ve arkadaş olduğunu öğrenmek; (b) temsili temas (vicarious contact): bir iç grup üyesinin bir dış grup üyesiyle etkileşimini gözlemlemek; ve (c) hayali temas (imagined contact): kişinin kendisini bir dış grup üyesiyle etkileşim halinde hayal etmesi (Dovidio, Eller ve Hewstone, 2011). Burada yer alan “iç-grup” kavramı, ebeveynine yabancılaşmış çocuklar, “dış-grup” kavramı ise reddedilen/yabancılaştırılmış hedef ebeveyn olarak düşünülebilir.  

Her üç temas durumunda da “önyargının” azaldığına ilişkin literatürde onlarca araştırma yer almaktadır. Ebeveyne yabancılaşma sendromu yaşayan çocuklar (iç-grup) ile reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveynler (dış-grup) arasında yaşanan önyargının azaltılması, önlenmesi ve dönüştürülmesi ve yeniden ebeveyn-çocuk arasında sağlıklı bir ilişkinin, etkileşimin tesis edilmesi çok önemlidir. Bu nedenle her bir temas türüne ilişkin olarak, çocuğun yaşamındaki temel güvenli yerlerden birisi olan “okul ortamında” çeşitli çalışmalar yapılmalıdır.

Hayali temas (imagined contact), kişinin kendisini bir dış grup üyesiyle etkileşim halinde hayal etmesi (Dovidio, Eller ve Hewstone, 2011; Crisp ve Turner, 2009) anlamına gelmektedir. Burada temel fikir, olumlu bir temas deneyimini zihinsel olarak simüle etmenin ya da yaşamanın, normalde dış-grupların üyeleriyle başarılı etkileşimlerle ilişkilendirilen kavramları harekete geçirmesidir. Bunlar, dış-grup üyesi ile gelecekte temas kurma olasılığı hakkında, daha rahat ve daha az endişeli ve kaygılı hissetmeyi içerebilir. Hayal etme sürecinde deneyimlenen olumlu temas süreci, kişinin dış grup üyelerine ilişkin kaygılarını ve endişelerini azalttığı için süreçte kişilerin tutumlarındaki olumsuzluk da azalacaktır (Crisp ve Turner, 2009). Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu (EYS) yaşayan çocuklar, sınıf ortamında ebeveynleri boşanmamış diğer öğrenciler ile birlikte ya da sadece ebeveynleri boşanmış öğrencilerden oluşan bir grup (iç-grup) ile birlikte, grup rehberlik etkinliklerine katılırlar. Bu etkinlikler, ebeveyne yabancılaşma olgusuna ilişkin bilgi sahibi okul psikolojik danışma ve rehberlik uzmanı tarafından düzenlenmelidir. Çocuklara yönergeler verilerek, önyargı hissettikleri “babaları/anneleri (dış-grup)” ile birlikte, gülerek ve neşeli vakit geçirdiklerini, neşe içinde oynadıklarını, birbirleriyle mutlu bir şekilde sohbet ettiklerini, sevgi dolu etkileşimlere girdiklerini, birlikte keyifli faaliyetler yaptıklarını, “5” dakika hayal etmeleri ve düşünmeleri istenir. Daha sonra bu olumlu zihinsel deneyimlerini, düşüncelerini, imgelemlerini ve duygularını bir kâğıda yazmaları söylenir. Sonrasında ise, yazdıklarını sınıfa okumaları ya da anlatmaları beklenir. Böylece ebeveyne yabancılaşma yaşayan çocuklar, hem doğrudan yabancılaştırılmış ebeveyni ile olumlu bir faaliyeti düşünerek hem de arkadaşlarının benzeri deneyimlerini dinleyerek ve onları gözlemleyerek süreci tamamlarlar. Bu süreç haftada bir kez tekrarlandığı takdirde, zaman içinde özellikle küçük çocuklarda, yabancılaştıkları ebeveynlerine karşı önyargılarında ve kaygılarında azalma olacağı söylenebilir. Bu önyargılardaki ve kaygılardaki azalma ise zamanla doğrudan temasın gerçekleşme sürecinin kolaylaştırılmasına katkı verecektir.  

Yayılmacı temas (extended contact), bir iç-grup üyesi kişinin (EYS’li çocuklar), dış-grup üyesi (reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn) bir kişi ile yakın ilişkisinin olduğunun “bilinmesinin” daha olumlu gruplararası tutumların oluşmasına yol açtığını iddia etmektedir (Wright, Aron, McLaughlin-Volpe, ve Ropp, 1997). Yayılmacı temas yaklaşımının sınıf içinde uygulanmasına ilişkin olarak sınıf ortamında, öğrenme materyallerinden, gazete küpürlerinden ya da makalelerden yararlanılabilir. Sınıf ortamında ya da özel olarak, sadece boşanmış ailelerin çocuklarının olduğu bir sınıf ortamında, “ebeveyne yabancılaşma” sorunu yaşayan öğrenciler ile “reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn” arasındaki olumlu temasa, etkileşime, ilişkiye, paylaşımlara, ortak etkinliklere ilişkin “bilgilere”, öğrencilere sunulan öğrenme etkinliklerinin içerisinde açık ya da örtük olarak yer verilir. Çocuklar bu “bilgileri” bireysel olarak okuyabilirler. Sonra grup çalışması içinde bu bilgileri tartışırlar ve kendilerine verilen soruları düşünmeleri istenir. Daha sonra sınıfça gönüllü öğrencilere, söz verilerek kendilerine verilen öyküler ya da yazılar ile ilgili olarak kendilerini ifade etmeleri istenir. Bu süreçte öğrencilere verilecek olumlu yönergeler ile ebeveynlerine ilişkin önyargılarına ve olumsuz tutumlarına yönelik olarak, olabildiğince olumlu konuşmaları istenir. Çocuklar kendi dışlarında, başka çocuklar tarafından deneyimlenen ya da yaşanan ebeveyne yabancılaşma olgusuna yönelik, bilgi elde edecekleri için bu çocukların ebeveyne yabancılaşma konusuna ve dinamiğine yönelik farkındalıkları arttırılmış olacaktır. Bu etkinlikler haftada bir kez denendiğinde zaman içinde ebeveyne yabancılaşma olgusu yaşamış çocukların hem önyargılarında hem de ebeveynlerine yönelik olumsuz tutumlarında değişim olacağı düşünülmektedir.

Bir diğer dolaylı temas türü olan temsili temasın (vicarious contact) ise, bir iç-grup üyesi kişinin (EYS’li çocuklar), dış-grup üyesi (reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn) bir kişi ile yakın ilişkisinin ya da olumlu etkileşimlerinin “gözlenmesinin” daha olumlu gruplararası tutumların oluşmasına ve önyargıların azalmasına yol açacağı iddia edilmektedir (Vezzali, Hewstone, Capozza, Giovannini ve Wölfer, 2014). Okul ortamında, “EYS” yaşayan çocukların, hâlihazırda, ebeveynleri boşanmış, diğer çocukları, birlikte yaşamadığı ebeveyni ile olumlu temas kurarken, etkileşime girerken, sohbet ederken, yardımlaşırken, işbirliği ve birlikte faaliyet yaparken doğrudan gözlemlemesi sağlanabilir. Bunun için okul psikolojik danışmanı, ebeveynleri boşanmış çocukların, velayeti almayan ebeveyni ile birlikte sorumluluk aldığı, koro, resim sergisi, tiyatro, folklor, dans, futbol, basketbol vb. farklı etkinlikler organize edebilir ve bu etkinlikleri tekrarlı olarak düzenleyerek okulda toplu faaliyet örgütleyebilir. Bu etkinliklere olumlu “çocuk-ebeveyn” ilişkisi, etkileşimi ve faaliyeti görünür kılınır.  EYS sorunu yaşayan öğrencilerin, kendisi gibi ebeveynleri boşanmış, ancak olumlu ebeveyn-çocuk ilişkisi kurabildiklerini gözlemler ise, zaman içinde onların da kendi ebeveynlerine ilişkin önyargılarında ve olumsuz tutumlarında esneme ve değişim olacağı düşünülmektedir.

Bir dolaylı temas türü olarak parasosyal temastan da (parasocial contact) yararlanılabilinir. Parasosyal temas ya da etkileşim, görsel medya araçlarını izleyerek, medyada görünür olan aktörler ya da kişiler üzerinden, iç-grup üyesi kişilerin, dış-grup üyesi kişiler ile kurduğu teması, ilişkiyi ve etkileşimi işaret eder. İç-grup üyesi kişilerin dış-grup üyeleri ile kurdukları ilişkinin görsel medyada izlenmesi, seyreden kişilere, gerçek insanlarla kurulan sosyal etkileşime benzer deneyimler yaşatmaktadır. Kişiler, görsel medyadaki aktörlere ilişkin kişisel değerlendirmelerde bulunduğunda, bu görsel medyadaki aktörler, bizlerin sosyal ağının içerisine girmeye başlamaktadır (Giles, 2002). Parasosyal etkileşim sayesinde, seyirci konumunda olan kişiler, kurgusal karakterleri ve hâlihazırda bildikleri kişileri medyada görerek onlarla duygusal bağ ve deneyim geliştirirler (Horton ve Richard Wohl, 1956; akt. Abrams, McGaughey ve Haghighat, 2018). İlaveten, kitle iletişim araçları, hem dış-gruplar hakkında önemli bir bilgi kaynağı hem de dış-grup üyeleri ile doğrudan temas etme şansı ve imkânı olmayanlar için bir fırsat ve araç olabilir (Mutz ve Goldman, 2010; akt., Visintin, Voci, Pagotto ve Hewstone, 2017).  Parasosyal temas bağlamında, bir iç-grup üyesi kişinin (EYS’li çocuklar), dış-grup üyesi (reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn) bir kişi ile yakın ilişkisinin ya da olumlu etkileşimlerini bir dizi filminde ya da sinema filminde izlediğinde bundan etkilenebileceği ifade edilebilir. Okul bağlamında, ebeveynleri boşanmış çocuklar, sınıf içinde karma olarak ya da sadece boşanmış aile çocukları bir sınıfta toplanarak, okul psikolojik danışma ve rehberlik uzmanının, ebeveyne yabancılaşma ile ilgili seçtiği bir filmi izleyip onun üzerine müzakerelerde bulunabilirler. Okul psikolojik danışmanı, çocukların yaşına ve özelliklerine uygun filmler ya da diziler seçer.  Daha sonra dizide ya da filmde yer alan ebeveyne yabancılaşmış çocuklar, reddedilen/yabancılaştırılan ebeveyn ve yabancılaştıran ebeveynin etkileşimleri, ilişkileri, sahneler, bu ilişkinin dinamiği, kişilerin düşünceleri, duyguları ve davranışları üzerine sorular hazırlanır. Çocuklar filmi izledikten sonra film sınıfça birlikte tartışılır. Bu süreçte okul psikolojik danışmanı önceden hazırladığı sorular ile filmde yer alan aktörlerin düşünceleri, duyguları ve davranışları üzerinde gönüllü öğrencilere söz vererek, tüm sahneler tartışılır. Böylece çocuklar filmler üzerinden boşanma, boşanma sonrası ilişkiler, ebeveyne yabancılaşma, çocuk-ebeveyn etkileşimleri ve teması üzerine hem farkındalık kazanır hem de onların reddedilen/dışlanan ebeveynin ve kendilerini yabancılaştıran ebeveynin, yaşadıkları, düşünceleri, duyguları ve davranışları ve hepsinin gerekçeleri üzerinde farkındalık ve duyarlık kazanmalarına katkı verilir. Bu deneyim yıl içinde defalarca tekrarlanarak, boşanmış ailelerin çocuklarının boşanma sonrası her iki ebeveyni ile de sağlıklı ve yapıcı ilişkiler kurmalarına katkı verilir.   

Reddedilen/Yabancılaştırılmış, Hedef Ebeveyne Yönelik Yapılacak Çalışmalar

Reddedilen/yabancılaştırılmış hedef ebeveyn, yaşadığı olumsuz deneyimler ile ilgili, düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını düzenlemek için bir ruh sağlığı çalışanından psikoterapi desteği almalıdır. Gereksinim duyulursa müşterek çocuğu yabancılaştıran ebeveyn ile birlikte, aile ya da çift terapisi alması da önerilir.

Ebeveyne Yabancılaşma Sendromunun (EYS) önlenmesi ve etkisinin azaltılması için öncelikle, reddedilen hedef ebeveyn ve EYS’li müşterek çocuk ile katı ziyaret programları oluşturulmalıdır (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017). Böylece, reddedilen hedef ebeveyn ile çocuk arasında sık ve nitelikli doğrudan temas, etkileşim ve ilişki kurulması sağlanacaktır. Etkileşim sıklığı ve niteliği çok önemlidir. Özellikle doğrudan temasın etkili olabilmesi için çocuğun kendini rahat ve güvende hissedeceği, keyif duyacağı bağlamlarda temas ve etkileşim gerçekleştirilerek, çocuğun düşüncelerinde, duygularında ve davranışlarında olumlu etkilenmelerin gerçekleşmesine çalışılmalıdır. Bunun için okullarda yapılan ebeveyn-çocuk etkinlikleri önemli bir fırsattır. EYS’li çocuklar, diğer ebeveynleri boşanmış çocukları, ebeveynleri ile temas ve etkileşim halinde görmeye başladığında, akranlarının deneyimlerinden olumlu yönde etkileneceklerdir.

Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu (EYS) yaşayan çocuğun, reddedilen hedef (yabancılaştırılmış) ebeveynin evinde, haftanın bazı günleri ve geceleri yaşaması için hukuki bağlam oluşturulabilinir (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017). Bu konuda velayet süreci yeniden müzakere edilerek tek velayetten, ortak velayet ya da ortak fiziksel velayete dönük bir yaklaşım benimsenebilir. EYS’li çocuğun büyüme sürecinde, her iki ebeveyninin de sorumluluk aldığı ve birlikte karar verdiği “ortak fiziksel velayete” yönelik bir tercih seçenek olabilir (Bastaits ve Pasteels, 2019). EYS’li çocuk hem annesinin hem de babasının evinde geceli kalarak yaşayabilir. Ebeveynler yılın en azından %30’unda çocuklarına ilişkin sorumluluk üstlenebilirler. Böylece çocuklar geceli olarak her iki ebeveyni ile birlikte olma şansı elde etmiş olacaktır. Çocukların her iki ebeveyni ile de yılın en az üçte bir olacak şekilde değişen oranlarda (%70 / %30) ya da eşit oranda (%50 / %50) vakit geçirmesi benimsenebilir (Baude, Pearson ve Drapeau, 2016). Ortak fiziksel velayetin söz konusu olduğu boşanmalarda, çocukların her iki ebeveyni ile birlikte, zamanlarının %30-50’sini, hem anne hem de babası ile geçirmesi gerektiğini ifade edilmektedir (Steinbach ve Augustijn, 2022; Baude, Drapeau, Lachance ve Ivers, 2019). Ortak fiziksel velayetin özellikle vurgulanmasının temelinde, çocuklar geceli olarak yılın en azından %30’unda ya annesi ya da babası ile geçirmeye başladığında, her iki ebeveynin de müşterek çocuğunun ihtiyaçları ile yüzleşmek ve gereksinimlerini doğrudan gidermek ve bakım vermek durumunda kalmaları yatmaktadır. Çocuğa bakım verme süreci, hem çocuk hem de ebeveyni için bir doğrudan temas ve etkileşim sürecidir. Sık ve nitelikli olarak gerçekleşecek olumlu temas ve etkileşim, çocukların her iki ebeveyni ile “bağlanma” yaşamasına katkı vereceği için  bir ebeveyninin ebeveyn-çocuk sınırlarını aşarak, çocuğu olumsuz yönde etkilemesini ya da manipüle etmesini güçleştirecek ve engelleyecektir.

Reddedilen/yabancılaştırılmış hedef ebeveyn, “ebeveyn-çocuk” ilişkisinin kalitesinin iyileştirilmesi için hazırlanmalıdır. Bu değişim için hem hedef ebeveyn hem de çocuk desteklenmelidir (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017). Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn zaman içinde, hem müşterek çocuğun hem de eski eşinin kendisine karşı ifade etmiş oldukları, düşüncelerden, duygulardan ve davranışlardan dolayı hem olumsuz yönde etkilenmiş olacağı hem de uzaklaşmış olacağı için yeniden çocuğuyla temas kurmak, etkileşime geçmek ve olumlu ilişki geliştirmek için hazırlanmalıdır. Bunun için “ebeveyne yabancılaşma” ve “arabuluculuk” konusunda bilgi ve beceriye sahip bir ruh sağlığı uzmanından destek alınabilir.

“Reddedilen/yabancılaştırılmış” ebeveyn ve “tercih edilen yabancılaştıran” ebeveyn arasında, arabuluculuk yoluyla yeniden olumlu temas ve etkileşim tesis edilerek, müşterek çocuklarının üstün yararı, psikolojik sağlığı, iyi oluşu, uyumu ve okul başarısı için “birlikte ebeveynlik” yapmaları sağlanmalıdır (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017). Ebeveynlerin dikkati kendi olumsuz düşüncelerinden, duygularından ve davranışlarından, müşterek çocuğun üzerine kaydırılmalıdır. Böylece müşterek çocuğun üstün yararına, isteklerine, ihtiyaçlarına ve çıkarlarına, psikolojik sağlığına ve eğitimine odaklanarak, ebeveynlerin “birlikte ebeveynlik” yapmaları sağlanmalıdır. Ebeveynler rekabet ederek ve birbirleri ile çekişerek müşterek çocuklarına yarardan çok zarar vermektedir. Müşterek çocuklar, ebeveynlerinin karı-kocalık ilişkisi bitmesine rağmen, analı ve babalı olarak büyümek ve her iki ebeveyninden de hem eşzamanlı hem de ardışık destek almak zorundadır. Aksi durumda, “tek ebeveynli” büyüyen çocuklar ile “annesi-babası” bir arada büyüyen çocukların gelişimi birbirlerinden farklılaşacaktır.

Ebeveyne yabancılaşma sorunun doğası, dinamiği, çocuklar üzerindeki etkileri ve tedavisine yönelik olarak tüm aile üyeleri için kapsayıcı bir psikoeğitim müdahale programı geliştirilmelidir. Geliştirilen müdahale programı kullanılarak birlikte ya da ayrı olarak ebeveynlerin ve çocukların “ebeveyne yabancılaşma” konusunda eğitim alması sağlanmalıdır (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017).

Boşanma sonrası karı-kocalık rollerinin bitmesine karşın, ebeveynlik kimlikleri ve rolleri devam etmektedir. Dolayısıyla ebeveynlik kimlikleri üzerinden değişen yeni aile yapısı içinde, ebeveynler ile çocuk arasında aile iletişimi ve sağlıklı ebeveyn-çocuk sınırları güçlendirilmelidir (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017). Böylece ebeveynlerin müşterek çocukları ile ebeveyn-çocuk sınırlarının ötesinde bir etkileşime ve ilişkiye geçerek, diğer ebeveyni dışlamaları engellenmelidir.

Reddedilen/yabancılaştırılmış” hedef ebeveynin ve “tercih edilen/yabancılaştıran” ebeveynin, müşterek çocuklarının üstün yararı için işbirliği yapabilmeleri, birlikte ebeveynlik yapabilmeleri ve çocukları ile ilgili sorunları yapıcı ve barışçıl yollarla müzakere ederek çözebilmeleri için “anlaşmazlık yönetim becerileri” geliştirilmelidir (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017).

“Reddedilen/yabancılaştırılmış” ebeveyn, kendisine ilişkin “kötü adam/kadın imajını” yıkmak için elinden gelen tüm çabayı göstermelidir. Özellikle müşterek çocuğun sözlü saldırıları, taşkınlıkları ve itaatsizlikleri karşısında olağanüstü nazik, sabırlı ve anlayışlı olunmalıdır. Diğer bir ifade ile “asimetrik” tepki verilmelidir. Simetrik tepki çocuğun ebeveyninden daha da uzaklaşmasına ve kendisini yabancılaştıran, tercih ettiği ebeveynin sadık askeri olarak hareket etmesine neden olacaktır. “Reddedilen/yabancılaştırılmış” ebeveyn, çocuğunun kendisine yönelik saldırılarını ve taşkınlıklarını nazikçe savuşturmalı ve odağını tarafsız bir zeminde tutmalıdır. Sabırlı olmalı ve tepki göstermeden öfkesini tolere etmelidir. EYS yaşayan çocuklar, yabancılaştıkları ebeveynine karşı saldırgan, saygısız ancak diğer kişilere karşı ise, oldukça “iyi” çocuklardır. Bu çocuklar, tercih ettikleri, kendisini yabancılaştıran ve birlikte yaşadığı ebeveyn için “sadık askerler” oldukları unutulmamalıdır. EYS yaşayan çocuk için sempatik olunmalı,  durumları ve yaşadıkları, onların gözüyle, algısıyla, duygularıyla ve diliyle anlaşılmaya çalışılmalıdır. Saldırıları kişisel olarak algılanmamalıdır. EYS yaşayan çocuklar, kazanılamayacak durumdadırlar. Bu çocuklar yabancılaştıkları hedef ebeveyne karşı, dostane tepki gösterirler ise, birlikte yaşadıkları ya da kendisini yabancılaştıran ebeveynine karşı ihanet etmiş olduklarını düşünecek ve hissedeceklerdir. Aynı anda iki ebeveynine de sadık olamazlar. Ebeveyne yabancılaşma sorunu yaşayan çocuklar “ortada kalma” sorununun etkilerinden kurtulmak ve yaşadıkları stresi azaltmak için buldukları en iyi çözüm, bir ebeveynini reddetmektir. Müşterek çocuk ile birlikte geçirilen güzel ve mutlu günlerin ve anların anısından yararlanarak, olumsuz imajın aşındırılmasına çalışılmalıdır (Ellis, 2005).

“Reddedilen/yabancılaştırılmış” ebeveyn, müşterek çocuğu ortada bırakan ve taraf tutması gerektiğini hissettiren, her türlü eylemden uzak durmalıdır. Ebeveynler arasındaki anlaşmazlıklar ya da “reddedilen/yabancılaştırılmış” ebeveynin çocukla yaşadığı anlaşmazlık sürecinde, tartışmalar ve yüzleşmeler, çocuğu sadece “taraf tutmaya” zorlar. Çocuk, doğal olarak duygusal yönden bağımlı olduğu ebeveyniyle, diğer bir ifade ile muhtaç olduğu ve kendisine bağımlı olduğu ebeveyniyle daha güçlü bir ittifak kuracaktır. Bu süreçte, çocuğu yabancılaştıran ebeveyne ilişkin öfke, asla dışa vurulmamalıdır. Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn haklı olsa bile, öfkesini doğrudan çocuğa karşı dışa vurması, çocuğun kendisinden uzaklaşmasına vesile olacaktır. Yabancılaştıran ebeveyne ilişkin ifade edilen herhangi bir öfke, reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveynin kötü adam/kadın ve yabancılaştıran ebeveynin kurban olduğu inancını desteklemek için bir kanıt olarak kullanılır. Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn öfkesini, başka bir yere kusması konusunda uyarılmalıdır. Yabancılaştıran ebeveyn ile yapılan telefon görüşmeleri bile çocuklar tarafından duyulur. Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn, akrabalarının tepkilerini ve yorumlarını dahi takip etmelidir. Örneğin teyzenin, halanın, amcanın, dayının, ya da büyükannenin/dedenin, yabancılaştıran ebeveyne karşı kötü söz söylemesi kontrol edilmelidir. Bu akrabaların olumsuz tepkileri ve söylemleri kontrol edilemez ise, müşterek çocukla olan teması sınırlandırılmalıdır. Çocuğun birlikte yaşadığı ve onu yabancılaştıran ebeveyne karşı, olumlu ifadelerde bulunmaya istekli olunmalıdır; sadece olumsuz şeyleri söylemekten kaçınmak yeterli değildir. Yabancılaştıran ebeveyn ile ilgili olarak müşterek çocuğa “olumlu ifadelerde” bulunmak, çocuğun “siyah-beyaz” şeklindeki zihinsel kutuplaşmasını örseleyecektir. Bilişsel ve düşünsel esneklik kazanmasına yardımcı olacaktır. Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveynin, yanlış beyanlarda bulunması gerekmez, sadece yabancılaştıran ebeveynin yaptığı “doğru ve gerçek davranışları” bulup ifade etmeleri, onamaları ve doğrulamaları önemlidir. Bir zamanlar, yabancılaştıran ebeveyn ile evlendiği, birlikte güzel anlar ve günler geçirdikleri ve bu kişiye derinden saygı duyduğu ve ona değer verdiği unutulmamalıdır (Ellis, 2005).

Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn, mahkeme sürecine atıfta bulunan söylemlerden kaçınmalıdır. Müşterek çocuğa, mahkeme belgeleri, herhangi bir yasal belge ya da bilgi gösterilmemelidir (Ellis, 2005). Bu tür belgeler ve söylemler, müşterek çocuğun, kendisini yabancılaştıran ebeveyn ile temasını daha da güçlendirmesine neden olur.

Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn müşterek çocuğunu görüşlerinden vazgeçirmek ve gerçeklik algısını dönüştürmek için onunla tartışmamalıdır. Örneğin “annen/baban senin beynini yıkadı” ya da “bunlar senin sözlerin değil”, “bunlar annenin/babanın sözleri” gibi ifadeleri kullanmaktan kaçınılmalıdır. Bu sözler doğru olsa bile, müşterek çocuğu ya da genci aşağılayıcı ve küçük düşürücüdür. EYS’li çocuk, fikirlerini ifade ederken reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn tarafından sadece sakince dinlenilmelidir. Fikirlerin ardındaki doğruluk ve gerçeklik ile mantık görülmeye çalışılmalıdır.  Gereksinim duyulursa, ilave sorular sorularak konuşma konusu ya da odak değiştirilerek yönlendirilmeli ve böylece konuşmaya ve etkileşime devam edilmelidir  (Ellis, 2005).

Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn, müşterek çocuğun birlikte yaşadığı ve onu yabancılaştıran ebeveyne yönelik sadakatini sorgulamamalıdır. Çocuğun bu sadakatine ve sevgisine karşı ne kadar tepki gösterilirse, çocuk da o kadar çok direnecek ve tercih ettiği ebeveynini savunacaktır. Çocuğun, birlikte yaşadığı ebeveynine ilişkin samimiyeti ve içtenliği kabul edilerek etkileşim sürdürülmelidir. Çoğu zaman çocuğun doğruları ve görüşleri ve birlikte yaşadığı ebeveynine yönelik sargın görüşleri ile paralel yüründüğünde ve kabul edildiğinde, çocuk kendini savunma gereksinimi hissetmek zorunda kalmayacaktır. Dolayısıyla da kendini stres altında ve direnç gösterirken bulmayacaktır. Örneğin “annene iyi baktığın için seninle gurur duyuyorum”, “iyi çocuk olduğun ve annene sorun çıkarmadığın için seninle gurur duyuyorum” gibi bir söylem benimsenebilir ise çocukların olumsuz görüşlerinde, duygularında ve davranışlarında hatta zihinsel dirençlerinde esneme söz konusu olacaktır. Çocuklar, belki de sonunda, olumsuz düşüncelerinden vazgeçmeyi bile düşünebilecektir. Bu yolla zihindeki direncin sürekli aktif kalması zayıflatılmış ve daha esnek ve liberal düşünebilmek için bağlam yaratılmış olunacaktır (Ellis, 2005). Zamana yayılmış bir “asimetrik” yaklaşım, doğru sonuçların ortaya çıkmasını kolaylaştıracaktır.

Müşterek çocuğun büyüme belirtileri izlenmeli, söylemlerindeki dönüşüme kulak verilmeli ve nazikçe desteklenmelidir. Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn, EYS’li müşterek çocukları ile onu yabancılaştıran ebeveynin arasını açmaya çalışmak yerine; çocuk ile onu yabancılaştıran ebeveyn arasındaki anlaşmazlıkları dinlemelidir. Bunlar büyüme belirtileridir. Çocuklar bireysel kimliklerini inşa ederken sıklıkla birlikte yaşadıkları ebeveynleri ile karşı karşıya gelirler. Bu anlaşmazlıklar, bireyselleşmeye yönelik çabalardır. Mümkün olduğunca bunlardan yararlanılmalıdır. “Annen/baban ile bir anlaşmazlık yaşadınız, bu ne hakkındaydı?”; “Baban/annen ile beğenmiş olduğun bu çocuk” konusunda aynı fikirde değilsin? Bana bundan biraz bahseder misin? Bunların, annenin değil, senin duyguların olduğunu anlıyorum. Pek çok konuda kendi fikirlerine sahip olma yeteneğin olduğunu biliyorum. Bana bir konuda, annenin senin fikirlerini değiştirmek için nasıl seni etkilemeye çalıştığına dair bir örnek verebilir misin?” (Ellis, 2005). Bu yaklaşımlar, çocuğa, kendisinin olduğu gibi kabul edildiği, duygularına saygı duyulduğu ve suçlanmadığı için kendisini çok daha iyi hissedecektir.

Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn, çocuklarını, kendisine yabancılaştıran “tercih edilen ebeveynin” acısını ve ıztarabını hafifletmenin ve yatıştırmanın yollarını düşünebilir. Bu biraz vicdan muhasebesi ve uzlaşma eylemlerini gerektirebilir. Boşanma sürecinde ve sonrasında, velayeti alan ebeveynin, genellikle alışılmadık şekilde aşağılanmış, ihanete uğramış ve çaresiz hissettiğini hatırlamak gerekir. Dolayısıyla ortak çocuğu diğer ebeveyne yabancılaştıran ebeveynin, öz-saygısını arttırmak için reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveynin neler yapabileceğini düşünmek gerekir (Ellis, 2005).

Zaman zaman reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn, özür dilemeye açık olmalıdır. Gurur duymanın ya da evlilikteki tüm yanlışlar için “eski eşi” suçlamanın zamanı değil. “Özür dilerim” ifadesinin makul bir şekilde kullanımı, birçok davadan ve yüksek miktarlı ödemelerden kaçınmanın aracı olabilir. Ebeveyn yanlış bir şey yapmadığını düşündüğünde “özür dilerim” demesi kolay bir iş değildir. Buradaki kritik davranış, “doğruluk payı” olan herhangi bir suç için özür dilemektir. Bu süreçte, reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn, yabancılaştıran ebeveyne not ya da mektup içeren bir kart da gönderebilir. Örneğin “Evliliğimizde ikimiz de hatalar yaptık. Pervasızca ve/veya bencilce ya da incitici bazı şeyler söylediğimi ve yaptığımı biliyorum, farkındayım. Sözlerim ve davranışlarım için çok üzülüyorum. Hepimize bu kadar zarar vereceklerini düşünmemiştim.” (Ellis, 2005). Bu tür yaklaşımlar, yabancılaştıran ebeveynin iki kutuplu bakış açısını zayıflatmaya, daha esnek düşünmeye ve kendisinin haklı yönlerinin de görüldüğünü fark etmesine neden olacağı için, eski eşe ilişkin düşüncelerinde esneme olacaktır. Bu düşüncelerdeki esneklik aynı zamanda duygularda ve davranışlarda da değişime ve dönüşüme vesile olabilecektir. Yaşanılan durumlar farklı algılanacağı için zihinlerde oluşan düşünce ve imgelemler de farklı, belki de daha olumlu olacaktır. Bu tetiklenen olumlu düşünceler ve imgelemler, daha olumlu duyguların ve davranışların filizlenmesine vesile olabilecektir.

Velayeti almayan ebeveyn, (reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn) yeniden evlenmeyi, mümkün olduğunca geciktirmelidir. Diğer ebeveyn, yeniden evlenmeden ya da bir ilişki kurmadan önce, yeniden evlenmek, velayeti alan ve yabancılaştıran ebeveynin yaralı egosunu yeniden incitecektir. Reddedilme, terkedilme, aşağılanma ve ihanet duygularının yeniden yoğunlaşmasına vesile olacaktır. Velayeti almayan ve yabancılaştırılmış ebeveyn, yeni ilişkisini, diğer ebeveyne görünür kılmadan belirli bir süre yaşaması ebeveynler arası ilişkinin onarılması açısından çok daha iyi olur (Ellis, 2005). Aksi durumda, çocuğu ile birlikte yaşayan ebeveyn, yaşam yükünü, birçok güçlüğü ve sorunu göğüslerken, kendini kötü hissedeceği için işlevsel olmayan, çarpık düşünceler geliştirmesini tetikleyecektir. Dolayısıyla hâlihazırda pek de iyi olmayan ilişki, çok daha kötü bir yönelim gösterebilecektir.

Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn tekrar bir başka kişi ile evlendi ise, yeni eşin, müşterek çocukların diğer ebeveynine karşı saygılı ve özenli davranması sağlanmalıdır. Bu strateji, özellikle annenin/babanın, çocukların hayatındaki biricik rolünü onurlandırır, egoyu güçlendirir ve aşağılanmanın azalmasına ve iyileştirilmesine yardımcı olur. Bunun yanında, müşterek çocukların annesine/babasına, kendisinin önemli olduğu, ona değer verildiği ve rolünün tehdit edilmediği mesajını gönderir. Örneğin, “üvey anneleri/babaları olmak, benim için bir ayrıcalık. Onlarla gurur duyuyor olmalısın. Sana imreniyorum.”vb. söylemler ilişkilerin sürdürülmesine ve onarılmasına büyük katkı sağlayacaktır (Ellis, 2005).

Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn, diğer ebeveyn-çocuk arasındaki koalisyonu ve bu ittifakın gücünü gerçekçi bir şekilde değerlendirmelidir. Aynı zamanda bu ebeveyn-çocuk koalisyonunu dağıtmanın, hatta bazı düşmanları müttefike dönüştürmenin yolları da aranmalıdır. Mümkün olan yerlerde müttefikler edinilmelidir. Koalisyon üyelerini reddederek, yabancılaştırılmış ebeveyn, genellikle bu yabancılaştıran ebeveyn-çocuk koalisyonunu güçlendirmek ve sıkılaştırmak için harekete geçmiş olur. Böylece koalisyon üyeleri düşman babaya/anneye (genellikle) karşı birleşirler. Daha iyi strateji, koalisyon üyelerine karşı, çok olumlu ve tamamlayıcı olmak ve böylece köprüler ve yeni iletişim kanalları kurmaktır. Bu strateji, aynı zamanda koalisyonun gevşemesine ve dağılmasına da katkı verir. Çünkü koalisyonun tarafları, yabancılaştırılmış ebeveyni “çok iyi” olduğu için kötü biri olarak görmekte, güçlük çekecektir. Örneğin yabancılaştırılmış (hedef) ebeveyn, çocukların büyük anne ve babalarına, çocuğuna bu kadar iyi baktıkları için teşekkür eden, kartlar ve mektuplar gönderebilir. Yabancılaştırılmış (hedef) ebeveyn son derece uzlaşmacı olabilir çocukların yararına çalıştığı için terapist, öğretmen ya da diğer kişilere teşekkür edebilir. Çocukların öğretmeni ile görüşüp çocuğun akademik başarısı hakkında bilgi alabilir (Ellis, 2005).

Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn, müşterek çocukları ile teması ve etkileşimi asla tamamen bırakmamalıdır. Müşterek çocuklar ile doğrudan temasın ve etkileşimin kesilmesi, genellikle çocuklar tarafından terk edilmişlik olarak yorumlanır. Müşterek çocukla herşeye rağmen mutlaka bir etkileşim aracı ve yolu bulunup o istemese dahi etkileşim ve ilişki sürdürülmelidir. Örneğin çocuğa yönelik olarak şunlar yapılabilir:  Olumlu ve iyimser tonda yazılmış ve yabancılaştıran ebeveyne, mahkeme ya da çekişmelere atıfta bulunmayan mektup göndermek; Fotoğraf göndermek; Müşterek çocuğun ilgisini çekecek bir konuda gazete haberi ya da dergi makalesi (bir rock grubu, futbol, basketbol oyuncusu, bir sinema oyuncusu vb. hakkında yazı) paylaşmak; Müşterek çocuğun en sevdiği dergiye abonelik yapmak; Şehre gelecek bir gösteri, konser ya da spor etkinliği hakkında bir bilet satın almak ve göndermek; Müşterek çocuğun ilgisini çekecek bir seyahat broşürü ve birlikte seyahate çıkma teklifinde bulunmak; e-posta ya da whatsup mesajı aracılığıyla komik bir şaka ya da fıkra göndermek; Posta yoluyla müşterek çocuğun sevdiği bir kutu şekerleme ya da kurabiye göndermek; Dokunaklı ya da komik bir kart göndermek; Seyahat ederken bir kartpostal göndermek (Ellis, 2005).

Ebeveyne Yabancılaşma Sendromunun (EYS) ortadan kaldırılmasına yönelik olarak yeniden birleşme terapileri (reunification therapies) önerilmektedir. Yeniden birleşme terapileri “yeniden bütünleştirme” (reintegration) ve “yeniden bağlanma” (reconnection) terapileri olarak da adlandırılmaktadır. Bu terapiler, boşanma sonrası müşterek çocuk, birlikte yaşadığı ebeveyni ile sargın ve sıcak bir ilişki oluştururken, diğer ebeveyn ile iletişime ve etkileşime direndiğinde ya da bunu reddettiğinde kullanılan psikolojik tedavilerdir. Çocuğun bir ebeveyni ile temasa ve etkileşime direnmesi ya da reddetmesi, tercih edilen ve sıklıkla birlikte yaşanan ebeveynin yabancılaştırıcı davranışları ve eylemleri sonucu, müşterek çocuğun bu davranışları göstermeye ikna edildiği vurgulanmaktadır (Mercer, 2022). Yeniden birleştirme terapisi (Reunification therapy), yetenekli ve becerikli bir terapistin süpervizyonu ve terapötik rehberliği altında, olumlu ebeveyn-çocuk ilişkilerini yeniden kurmada aileyi destekleyen bir terapi yaklaşımı olarak tanımlanabilir (Faust, 2016; aktaran, Baker, Murray ve Adkins, 2020). Ebeveyne yabancılaşma sürecinde, yeniden birleşme terapisi (reunification therapy) terapist ve aile arasında gerçekleşir. Terapi sürecinde “3” konuya odaklanılmaktadır. Bunlar: (1) yabancılaştıran ebeveynin düşmanlıklarını yumuşatmak; (2) hem ebeveynleri, hem de diğer önemli kişiler açısından, çocuklar için duygusal olarak güvenli çevre yaratmak; (3) çocukla bozulmuş olan ilişkilerin onarılması. Bu yaklaşım çoğu şiddetli anlaşmazlık yaşayan ailelerde etkili olsa da, aşırı derecede yabancılaştırılmış çocuklarda ve takıntılı ebeevynlerde daha az etkilidir (Darnall, 2011).

Yabancılaşan çocuk ve yabancılaştıran ebeveyn genellikle terapiye katılmaya ilişkin çok az istek duyduğu ya da hiç istemediği için “yeniden birleştirme terapisi” zor bir görevdir. Yabancılaştırıcı ebeveyn, çocuklarla elde edilen kazanımları sabote etmeye çalıştığı, randevuları kaçırmaya ve terapiden elde edecek kazanımları değersizleştirmeye çalıştığı için terapinin faydalı olma olasılığı düşüktür (Darnall, 2011). Ancak yine de ebeveynler terapi almaya teşvik edilmelidir.

Tercih Edilen/Yabancılaştıran Ebeveyne Yönelik Yapılacak Çalışmalar

Ebeveyne Yabancılaşma Sendromunun (EYS) birincil sorumlusu olan tercih edilen ebeveyn bireysel terapi almalıdır. Gerekli koşullar oluşturularak tercih edilen ve reddedilen ebeveynler birlikte müşterek çocuğun iyiliği için aile ya da çift terapisi de alabilirler (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017). Yabancılaştıran ebeveynin yaşadığı deneyimler ile ilgili, düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını düzenlemek ve yeniden organize etmek için bir ruh sağlığı çalışanından psikoterapi desteği alınması önerilir.

Reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyn ile müşterek çocuk arasındaki ilişkinin sıklığında ve kalitesinde bir iyileşmenin sağlanması için tercih edilen/yabancılaştıran ebeveyn hazırlanmalıdır. Bu ebeveynin, reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveyne ilişkin çarpık ve işlevsel olmayan hem çocuğa hem de diğer ebeveyne zarar veren düşünceleri ve bu düşüncelerin yol açtığı duyguların ve davranışların dönüştürülmesi için çalışılmalıdır (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017). Böylece tercih edilen/yabancılaştırıcı ebeveynin düşünme biçiminde ve beraberinde, duygularında ve davranışlarında değişime katkı verilmiş olunacaktır.

Müşterek çocuk, “Ebeveyne Yabancılaşma Sendromunun (EYS)” birincil sorumlusu olan tercih edilen ebeveynden, belirli bir süre mekânsal olarak uzaklaştırılmalıdır (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017). Böylece çocuğun sürekli olarak reddedilen hedef ebeveyne karşı birlikte yaşadığı ebeveyni tarafından kurulmasının, etkilenmesinin ve manipüle edilmesinin önüne geçilmelidir (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017).

Gereksinim duyulursa “velayet veya ikamet” düzenlemelerini değiştirmek için çaba sarfedilmelidir (Templer, Matthewson, Haines ve Cox, 2017). Bu konu ile ilgili olarak Türk Medeni Kanunu’nda “çocuk ile kişisel ilişki” düzenlemesine yönelik 323. madde de şu ifade yer almaktadır. “Ana ve babadan her biri, velâyeti altında bulunmayan veya kendisine bırakılmayan çocuk ile uygun kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkına sahiptir.” Benzer şekilde madde 324’de ise şu açıklama yer almaktadır. “Ana ve babadan her biri, diğerinin çocuk ile kişisel ilişkisini zedelemekten, çocuğun eğitilmesi ve yetiştirilmesini engellemekten kaçınmakla yükümlüdür. Kişisel ilişki sebebiyle çocuğun huzuru tehlikeye girer veya ana ve baba bu haklarını birinci fıkrada öngörülen yükümlülüklerine aykırı olarak kullanırlar veya çocuk ile ciddî olarak ilgilenmezler ya da diğer önemli sebepler varsa, kişisel ilişki kurma hakkı reddedilebilir veya kendilerinden alınabilir.” Benzer şekilde ek üçüncü fıkrada ise (24/11/2021-7343/38 md.) Velayet kendisine bırakılan ana veya baba, kişisel ilişki düzenlemesinin gereklerini yerine getirmezse çocuğun menfaatine aykırı olmamak kaydıyla velayet değiştirilebilir. Bu husus kişisel ilişki kurulmasına dair kararda taraflara ihtar edilir.” Türk Medeni Kanunu’n 323. ve 324. Maddeleri, boşanma sonrası velayeti alan ve almayan ebeveynin müşterek çocuk ile ilişkisini düzenlemektedir. Dolayısıyla ebeveynlerden bir tanesinin ebeveyn-çocuk sınırlarını aşarak müşterek çocuğu diğer ebeveyne karşı olumsuz düşünce, duygular ve davranışlar ile etkilemeye ve manipüle etmeye kalkışması kanunen kabul görmemektedir. Böylece ebeveyne yabancılaşmaya ortam ve bağlam oluşmaması için gerekli düzenlemelerin Türk Medeni Kanunu’nda yer aldığını ifade etmek söz konusudur.  Gereksinim duyulursa hukuki olarak velayetin değiştirilmesi yoluna da gidilebilinir.

SONUÇ

Boşanma, toplumsal yaşamda evlilik kadar doğal ve kaçınılmaz bir olgudur. Her yıl boşanma oranları ve sayıları artmaktadır. Tablo 1’de görüldüğü gibi yıllar içinde hem boşanan çiftlerin sayıları hem de velayete verilen çocukların sayıları hızla artmaktadır. Velayete verilen çocukların oranlarına bakıldığın ortalama olarak %75’i anneye, %25’i de babaya verilmektedir. Son on yılda “1 milyondan fazla çocuk” boşanma sürecinden doğrudan etkilenmiştir. Boşanmalar, evlilik süresine göre değerlendirildiğinde TÜİK 2022 yılı istatistiklerine göre “180.592” boşanmanın %54’ünün ilk 10 yılda gerçekleştiği görülmektedir. Bu sonuçlar velayete verilen çocukların diğer bir ifade ile sadece anne ya da sadece baba ile yaşayan çocukların, okul çağında oldukları ve yaşlarının oldukça küçük olduğu görülmektedir. Dolayısıyla boşanmanın olumsuz ve yıkıcı etkileri ile başa çıkma yeterliklerinin olmasının, güç olduğu söylenebilir.

Türkiye genelinde 2021 yılında açılan boşanma davalarının nedenlerine göre oransal dağılımı incelendiğinde ((http://www.adlisicil.adalet.gov.tr), %50,1’inin “anlaşmalı” boşanma olduğu, %47,5’inin ise “çekişmeli” boşanma olduğu görülmektedir. Boşanmaların yarıdan çoğu anlaşmalı olarak gerçekleşmesine karşın “ortak velayet” neredeyse yok görünümündedir. Ebeveynlerin “ortak velayeti” tercih etmemeleri, boşanma sonrasında “birlikte ebeveynliği” sürdürüp sürdürmedikleri konusunda da şüpheye yol açmaktadır. Ebeveynler, yeteri kadar işbirliği yapmadıklarında, çocuklar ya annesi ya da babası ile yoğunluklu olarak kalmakta ve bir ebeveyninin yeterli psikolojik desteği ve bakım vermesi olmaksızın büyümektedirler. Ana-babanın birisinin gerekli desteğinden yoksun büyüme süreci, çocukların psikolojik sağlığı ve iyi oluşu bakımından önemli bir yaşamsal risk yaratmaktadır. Dolayısıyla Tablo 1’de yer alan istatistiki veriler ve adalet bakanlığının adli sicil istatistiklerinde yer alan “çekişmeli” ve “anlaşmalı” boşanma oranları birlikte değerlendirildiğinde, boşanmanın doğasına ve yapılış şekline ilişkin ciddi sorunlar olduğu söylenebilir.

Boşanma süreci ister çekişmeli ister anlaşmalı olsun, sonuçta velayet sadece anneye ya da babaya verildiği için çocuklar, bir ebeveynleri ile yaşamak zorunda kalmakta ve tüm kararların yasal olarak bir ebeveyni üzerinden alınması sonucu doğmaktadır. Ortak velayetin olmaması ya da tercih edilmemesi, boşanan çiftlerin ister çekişmeli ister anlaşmalı olsun, sonuçta birlikte ebeveynlik yapmaya yönelik gönüllerinin olmadığı sonucunu doğurmaktadır. Dolayısıyla özellikle çocuklar açısından boşanmanın ciddi olumsuz sonuçları olduğu söylenebilir. Çocukların velayetin tek bir ebeveynde olması ve diğer ebeveynin ziyaretçi olması, ilişkilerde “birlikte ebeveynliğin” sürdürülmediği ya da tercih edilmediği sonucunu da doğurmaktadır. Bu sonuç, çocukların bir ebeveyninin sosyal, kültürel ve psikolojik sermayesinden yeteri kadar yararlanamaması gibi olumsuz ve istenmeyen bir sonucu da beraberinde getirmektedir.

Tablo 1. Yıllara göre boşanma oranları ve velayete verilen çocuk sayıları

Ortak velayetin ve birlikte ebeveynliğin yaygın olmaması, özellikle uzun süren çekişmeli ve çatışmalı boşanmaların, süreç içinde hem ebeveynleri birbirinden uzaklaştıracağı hem de çocuklarının üstün yararı, psikolojik sağlığı ve iyi oluşu için birlikte hareket edememeleri gibi sonuçları doğuracağı söylenebilir. Doğal olarak tek velayetin yaygınlığı ve çekişmeli uzun süren velayet davalarının kaçınılmaz sonucu, ebeveynler arası uzaklaşma ve birlikte iş yapamamadır. Dolayısıyla çekişmeli ve uzun süren velayet davalarından çıkan ve velayeti alan ebeveynin, içinde bulunduğu öfke, kızgınlık, öç alma isteği ve kin gibi olumsuz düşünceler ve duygular nedeniyle, müşterek çocukla daha fazla sargın etkileşime girmesi ve farkında olarak ya da olmadan, müşterek çocuğu kendi anlaşmazlıklarının ortasına çekerek, diğer ebeveynin aleyhine etkilemesi kaçınılmazdır.

Bu nedenle, boşanmalar önlenemese de, boşanmalardan dolayı müşterek çocukların daha az etkilenmesi için okullarda çalışmalar yapılmasının önemi büyüktür. Gelecekte boşanma oranlarının daha da artacağı düşünüldüğünde, çocuklar, bu süreçten az ya da çok mutlaka etkileneceklerdir. Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu (EYS), ulaşılacak en uç olumsuz noktalardan bir tanesidir. Boşanma sonrası çocuklar ile ilgili sorunlar “EYS” düzeyine ulaşmadan da “okul ortamında” birçok önleyici ve koruyucu çalışma gerçekleştirilebilir. Okul psikolojik danışmanları, öncelikle ebeveynleri boşanmış çocuklar ile uyum çalışmaları yapmalıdır. Boşanmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini azaltmak ve çocukların dayanıklılıklarını ve psikolojik iyi oluşlarını arttırmak için okullarda psikoeğitim çalışmaları yapılmalıdır. Bu süreçte akran desteği de çok önemlidir. Çocukların, evin stresinden uzaklaşıp, belki de en çok mutlu oldukları ve eğlenebildikleri mekânlar okullardır. Bu nedenle, okullarda arkadaş ve akran desteğinin de dikkate alındığı, grup çalışmalarının, çocukların uyumunun, psikolojik sağlığının ve dayanıklılığının arttırılması ile iyi oluşu açısından önemi büyüktür. Çocuklar, akranlar arasında oyun oynarken, neşeli sohbetlere ve etkileşimlere katılırken, etkinlik yaparken, neşe ve eğlence içinde yaşamın getirdiği olumsuz stresleri, boşanmış ebeveynlerinin anlaşmazlıklarını, olumsuz, suçlayıcı ve yıkıcı etkileşimlerini unutacaklardır. Bu nedenle akran ilişkilerini, çocukların boşanma sonrasındaki uyumlarına ve iyi oluşlarına büyük katkı sağlayacağı düşünülmektedir. Özellikle boşanmış ailelerin çocuklarının okul ortamında grup çalışmalarına ve oyunlara aktif katılarak, akran ilişkilerinin desteklenmesi gerekmektedir.

Okul psikolojik danışmanları, çocuklar kadar ebeveynler ile de çalışmalıdır. Sistemli bir şekilde boşanmış ebeveynleri, boşanma ve çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini odağa alan, “birlikte ebeveynliği”, “gelişimsel ebeveynlik planlarını”, “ebeveynler arası işbirliğini” ve “ebeveyne yabancılaşma olgusunu” vurgulayan, psikoeğitim çalışmaları yapılmalıdır. Velayeti alan ve almayan ebeveynler birlikte ya da ayrı ayrı, okula düzenli olarak çağrılarak, psikoeğitim çalışmaları sürdürülmelidir. Böylece boşanmanın ve boşanmış öfkeli ebeveynlerin birbirlerine ilişkin olumsuz ve yıkıcı etkileşimlerinin hem birbirleri üzerindeki hem de çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerini ortadan kaldırmaya yönelik “psikoeğitim” çalışmaları düzenli olarak sürdürülmelidir. Gereksinim duyan hem çocuklara hem de ebeveynlere tek tek ya da bir arada psikolojik danışmanlık hizmeti de verip, ebeveynler “ebeveyne yabancılaşma sendromuna” karşı bilinçlendirilmelidir. Ebeveyne yabancılaştırıcı davranışlar ve müşterek çocuklar üzerindeki olumsuz etkileri konusunda ebeveynler bilgilendirilmelidir. Müşterek çocuklarını, diğer ebeveyne karşı olumsuz yönde etkileyen, manipüle eden, yabancılaştırıcı davranışları sık kullanan ebeveynler ile yüz yüze çalışmalar yürütülmelidir. Çocukların “okul başarısı” ve “okul deneyimleri” üzerinden hem her iki ebeveyn çocukları ile birlikte hem de ebeveynler bir arada çağrılarak, birlikte temaslarının ve etkileşimlerinin sıklığı ve kalitesi garanti altına alınmalıdır. Çocuğun üstün yararı, psikolojik sağlığı, iyi oluşu ve okul başarısı odağa konularak; ebeveynler bir arada ve tek tek okul psikolojik danışmanı tarafından görüşmelere çağrılarak, danışmanlık hizmeti verilmelidir. Böylece ebeveynlere olumsuz ve yıkıcı söylem ve davranışlarının hem birbirleri hem de müşterek çocukları üzerindeki olumsuz etkileri konusunda resmi ağızdan yeterlik kazandırılmalıdır. Bu nedenle ebeveyne yabancılaşma olgusunun önlenmesi, dönüştürülmesi ve yönetilmesi açısından “okulun” anahtar bir kurum, “okul psikolojik danışma uzmanlarının” ise, kritik kişiler oldukları düşünülmektedir.

Ebeveyne Yabancılaşma Sendromunun (EYS) hafif, orta ya da şiddetli düzeylerde gösteren “çocukların”, “yabancılaştıran ebeveynin” ve “reddedilen/yabancılaştırılmış ebeveynin” bir ruh sağlığı uzmanından “psikoterapi” desteği alması önemlidir. Olumsuz davranışların hem kendileri hem de diğer ebeveynler üzerindeki olumsuz etkilerinin yönetilmesi ve dönüştürülmesi ve daha sağlıklı ebeveyn-ebeveyn, ebeveyn-çocuk ilişkilerinin inşa edilmesi için psikoterapi desteği önemlidir. Özellikle ebeveynlerin ve çocuğun birbirlerine ilişkin işlevsel olmayan algılarının, düşüncelerinin ve bu düşüncelerin ortaya çıkardığı olumsuz duyguların ve davranışların düzenlenmesi, yönetilmesi ve dönüştürülmesi, boşanma sonrası ilişkilerin yeniden yapılandırılması açısından oldukça önemlidir.

Ebeveynlerden birisinin müşterek çocuğu etkilemek için yoğun yabancılaştırıcı davranışları sürdürdüğü durumlarda, velayetin tartışmaya açılarak, çocuk ile yabancılaştırılmış ebeveynin doğrudan yüz yüze temaslarının ve etkileşimlerinin sıklığı ve kalitesi garanti altına alınmalıdır. Yabancılaştırıcı davranışlar, ebeveynleri olumsuz ve yıkıcı olarak etkilediği kadar, daha fazla çocukları etkilemekte ve tüm yaşam kalitelerini, psikolojik sağlıklarını ve yetişkin yaşamını da doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla, “ebeveyne yabancılaşma” sıfır tolerans ile yönetilmesi gereken ve hiçbir şekilde izin verilmemesi gereken bir olgudur. Uzun ve yıkıcı velayet davalarından çıkan ve velayeti alan ebeveynin, almayan ebeveyne karşı olumsuz düşüncelerinin, duygularının ve davranışlarının “aracı” haline getirilen çocukların, bu girdaptan kurtarılması bir zorunluluktur.

Günümüz koşullarında boşanmanın bu kadar yaygınlaşması ve boşanma davalarının %50,1’inin “anlaşmalı” ,%47,5’inin ise “çekişmeli” boşanma olarak gerçekleştirilmesine karşın “ortak velayetin” yok denecek düzeyde seyrek olması, “ortak fiziksel velayetin” ise konuşulmadığı bir ortamda, boşanmanın nasıl gerçekleştirildiği önemli bir konudur. Boşanmalar “çekişmeli” ya da “anlaşma protokolü” hazırlayarak, protokol üzerinden gerçekleştirilmek yerine, “aile arabuluculuğu” ya da “boşanma arabuluculuğu” yapılarak gerçekleştirilmelidir. Çocuğu, merkeze koyan ve 18 yaşına gelinceye kadar gelişimsel olarak üstün yararı, sosyal duygusal gereksinimleri ve okul süreci göz önünde bulundurularak “gelişimsel ebeveynlik planları” geliştirilerek boşanma gerçekleştirilmelidir. Boşanma sürecinde nafaka ve mal bölüşümü üzerinden sürdürülen rekabetçi anlayış, odakta olduğu sürece, çocukların sosyal ve duygusal gereksinimleri, okul ihtiyaçları bu rekabetin gölgesi altında müzakere edilmektedir. Dolayısıyla birbirlerinden uzaklaşmış, birbirlerine saygıları kalmamış, iletişimleri ve etkileşimleri yok olmuş, konuşmayan ya da konuşamayan bireylerin, müşterek çocuklarını işbirliği içinde büyütmeleri imkansızdır. Bu nedenle boşanma olgusunun bir süreç olduğu ve arabuluculuk masasında “çocuğun gelişimsel ihtiyaçları” odağa konularak, birlikte, işbirliği, temas ve doğrudan etkileşim içinde gerçekleştirilmelidir. Arabuluculuk masasında, sürdürülecek yüz yüze uzun müzakereler ve gelişimsel ebeveynlik planının temalarının konuşulması özel bir öneme sahiptir. Konuşarak, sorun çözerek, yapıcı etkileşimler üzerinden müşterek çocuğun iyiliğine sohbetler gerçekleştirilmeksizin yapılan boşanmalar, günün sonunda, yeniden rekabete ve çatışmaya gebedir. Bu olumsuz ve yıkıcı etkileşimler sıklıkla ebeveynlerin müşterek çocuklarını da çatışmalarının içine çekerek ve ortak ederek sürdürmelerine vesile olmaktadır. Ebeveynler, müşterek çocuklarına, nasıl ebeveynlik yapacakları, çocuklarını nasıl birlikte “analı-babalı” büyütecekleri, gelişimsel “ebeveynlik planları” üzerinden garanti altına alındıktan sonra boşanmaya izin verilmelidir. Aksi durumda, Ebeveyne Yabancılaşma Sendromu (EYS), kaçınılmaz olarak, ebeveynlerin yaşamının doğal bir parçası haline gelme olasılığı yüksektir.

Kaynakça

Abrams, J. R., McGaughey, K. J., & Haghighat, H. (2018). Attitudes toward Muslims: A test of the parasocial contact hypothesis and contact theory. Journal of Intercultural Communication Research, 47(4), 276-292.

Allport, G. W. (1954). The nature of prejudice. Cambridge, MA: Addison-Wesley.

Baker, A. J. L. (2020). Reliability and validity of the four‐factor model of parental alienation. Journal of family therapy, 42(1), 100-118. doi: 10.1111/1467-6427.12253.

Baker, A. J. L., Murray, C., & Adkins, K. (2020) Parameters of Reunification Therapy and Predictors of Treatment Success in High Conflict Divorce Cases: A Survey of Mental Health Professionals. Journal of Divorce & Remarriage, 61(8), 593-614. DOI: 10.1080/10502556.2020.1824206

Baker, A. J., & Chambers, J. (2011). Adult recall of childhood exposure to parental conflict: Unpacking the black box of parental alienation. Journal of Divorce & Remarriage, 52(1), 55-76. DOI: 10.1080/10502556.2011.534396

Bastaits, K., & Pasteels, I. (2019). Is joint physical custody in the best interests of the child? Parent–child relationships and custodial arrangements. Journal of Social and Personal Relationships, 36(11-12), 3752-3772. DOI: 10.1177/0265407519838071

Baude, A., Drapeau, S., Lachance, V., & Ivers, H. (2019). Adjustment of children in joint custody and associated variables: A systematic review. Journal of child custody, 16(4), 313-338. DOI: 10.1080/15379418.2019.1691106

Baude, A., Pearson, J., & Drapeau, S. (2016). Child adjustment in joint physical custody versus sole custody: A meta-analytic review. Journal of Divorce and Remarriage, 57(5), 338–360. http://dx.doi.org/10.1080/10502556.2016.1185203

Bernet, W. (2020a). Parental alienation terminology and definitions. Parental alienation-Science and Law (s. 547-554). İçinde. Charles C Thomas, Publisher, Limited.

Bernet, W. (2020b). Introduction to parental alienation. Parental alienation-Science and Law (s. 5-43). İçinde. Charles C Thomas, Publisher, Limited.

Bernet, W. (2020c). The five-factor model for the diagnosis of parental alienation. Feedback – The Journal of Family Therapy Association of Ireland, 6(Summer), 3–15.

Bernet, W., & Greenhill, L. (2022). The five-factor model for the diagnosis of parental alienation. Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 61(5), 591-594. DOI: 10.1016/j.jaac.2021.11.026

Bernet, W., Baker, A. J. L. & Adkins, K. L. (2022). Definitions and terminology regarding child alignments, estrangement, and alienation: A survey of custody evaluators. Journal of forensic sciences, 67(1), 279-288. DOI: 10.1111/1556-4029.14868

Crisp, R. J., & Turner, R. N. (2009). Can imagined interactions produce positive perceptions? Reducing prejudice through simulated social contact. American Psychologist, 64(4), 231–240. DOI: 10.1037/a0014718

Curwen, B., Palmer, S. & Ruddell, P. (2020). Kısa süreli bilişsel davranışçı terapi. (V. Koç, Çev. Ed. ve H. U. Kural, Çev.) APAMER Psikoloji Yayınları. (Orijinal eserin basım tarihi 2018).

Darnall, D. (2008). Divorce casualties: understanding parental alienation (2nd edit.). Taylor Trade Publications.

Darnall, D. (2011). The psychosocial treatment of parental alienation. Child and Adolescent Psychiatric Clinics, 20(3), 479-494. doi:10.1016/j.chc.2011.03.006

Dovidio, J. F., Eller, A., & Hewstone, M. (2011). Improving intergroup relations through direct, extended and other forms of in direct contact. Group Processes and Intergroup Relations, 14,147–160. doi:10.1177/1368430210390555

Ellis, E. M. (2005). Help for the Alienated Parent. The American Journal of Family Therapy, 33(5), 415-426, DOI: 10.1080/01926180500274518

Gardner, R. A. (2002). Parental Alienation Syndrome vs. Parental Alienation: Which Diagnosis Should Evaluators Use in Child-Custody Disputes?, The American Journal of Family Therapy, 30(2), 93-115. http://dx.doi.org/10.1080/019261802753573821

Gardner, R. A. (2004). The relationship between the parental alienation syndrome (PAS) and the false memory syndrome (FMS). The American Journal of Family Therapy, 32(2), 79-99. https://doi.org/10.1080/01926180490424181

Giles, D. C. (2002). Parasocial interaction: A review of the literature and a model for future research. Media Psychology, 4, 279–305.

Harman, J. J., Bernet, W., & Harman, J. (2019). Parental alienation: The blossoming of a field of study. Current directions in psychological science, 28(2), 212-217. DOI: 10.1177/0963721419827271

Mercer, J. (2022) Reunification therapies for parental alienation: Tenets, empirical evidence, commonalities, and differences. Journal of Family Trauma, Child Custody & Child Development, 19(3-4), 383-401, DOI: 10.1080/26904586.2022.2080147

Reay, K. M. (2015). Family reflections: A promising therapeutic program designed to treat severely alienated children and their family system. The American Journal of Family Therapy, 43(2), 197-207. DOI: 10.1080/01926187.2015.1007769

Steinbach, A., & Augustijn, L. (2022). Children’s well-being in sole and joint physical custody families. Journal of Family Psychology, 36(2), 301-311. https://doi.org/10.1037/fam0000875

Templer, K., Matthewson, M., Haines, J., & Cox, G. (2017). Recommendations for best practice in response to parental alienation: Findings from a systematic review. Journal of Family Therapy, 39(1), 103-122. doi: 10.1111/1467-6427.12137

Torun, F. (2022). Depresyon: Bilişsel davranışçı terapi ışığında kendine yardım klavuzu (6. Baskı). İstanbul: Psikonet

TÜİK (2023). Evlenme ve boşanma istatistikleri (sayı: 49437). https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Evlenme-ve-Bo%C5%9Fanma-%C4%B0statistikleri-2022-49437&dil=1

Türk Medeni Kanunu (2023). https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuatmetin/1.5.4721.pdf

T.C. Adalet Bakanlığı Adli Sicil İstatistikleri (2021). https://adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/310520221416422021H%C4%B0ZMETE%C3%96ZELK%C4%B0TAP.pdf

Türkçapar, H. (2022). Bilişsel davranışçı terapi: Temel ilkeler ve uygulama (21. Baskı). İstanbul: Epsilon

Vezzali, L., Hewstone, M., Capozza, D., Giovannini, D., & Wölfer, R., (2014) Improving intergroup relations with extended and vicarious forms of indirect contact. European Review of Social Psychology, 25(1), 314-389. DOI: 10.1080/10463283.2014.982948

Visintin, E. P., Voci, A., Pagotto, L. ve Hewstone, M. (2017). Direct, extended, and mass‐mediated contact with immigrants in Italy: Their associations with emotions, prejudice, and humanity perceptions. Journal of Applied Social Psychology, 47(4), 175-194.

Waldron, K. H. & Joanis, D. E. (1996). Understanding and Collaboratively Treating Parental Alienation Syndrome. American Journal of Family Law, 10, 121-133.

Wright, S. C., Aron, A., McLaughlin-Volpe, T. & Ropp, S. A. (1997). The extended contact effect: Knowledge of cross-group friendships and prejudice. Journal of Personality and Social Psychology, 73, 73–90.

İletişim: Abbas TÜRNÜKLÜ;Dokuz Eylül Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümü, Uygulamalı Psikoloji Anabilim Dalı, Tınaztepe Yerleşkesi, Buca, İzmir. E-posta: abbas.turnuklu@deu.edu.tr